30 Mar ZEUGMA
“Zeugma antik kenti Büyük İskender’in generallerinden Selevkos I. Nikator tarafından M.Ö. 300’de kurulmuştur. Roma İmparatorluğu’nun en önemli ve en güçlü dört kentinden biri olmasını çoğunluğu Anadolulu askerlerden oluşan Scyhthica (İskit) Lejyonu’na ait üssün burada olmasına borçludur.” Mealen benzer bilgileri her kaynakta bulabilirsiniz. Okumak güzel ancak bu antik kenti ve müzesini görmeden hissedemeyeceğiniz bir şey var; Zeugma hayata geri dönmüş. Gidip ziyaret ettiğinizde ise Anadolu tarihinin uyanmasına tanıklık etmenin mutluluğu ve haklı gururunu paylaşacaksınız.
Mozaik
Farklı renklerde küçük taş, cam ve ahşap parçalarının (tessera) birleşmesiyle oluşuyor mozaik. Tarih öncesi çağlarda bile tercih edilen bir teknik olmuş. Tercih sebeplerinin arasında neden derin bir felsefe de olmasın diye düşünüyor insan; tek başlarına bir “hiç” olan parçalar bir araya geldiklerinde “çok şey” ifade ediyorlar.
Biliminsanları mozaiğe ilk olarak M.Ö. 3000’lerde bir Sümer tapınağında rastlandığını söylüyor. Mozaik sanatı gelişmek ve günümüz insanını bile kendine hayran bırakacak eserler vermek için M.Ö. II. yüzyılı beklemiş. İlk dönemlerde sadece geometrik desenler kullanılırken Anadolu’da ve Yunanistan’da sanatçılar mitolojik, dini ve toplumsal olayları betimleyecek kadar ustalaşmışlar. Aslına bakarsanız mozaik taban döşemesi olarak yapılmış. Amaç özellikle havuzlardaki suyun toprağa karışmasını engellemekmiş. Bu kadar sade bir hedefle yola çıkmış insanoğlu ama sonuçta muhteşem eserler yaratılmış. Kısaca insanın kendini anlatma ve statüsünü belli etme dürtüleri bu kez güzelliklere vesile olmuş.
Zeugma Mozaik Müzesi
30 bin metrekarelik devasa bir alan üzerine kurulmuş müze. Bir tarihi uyandırmak hem zor hem de iddialı bir iş. Gaziantep şehrini yönetenler de bunun farkında olduklarını yaptıkları işlere yansıtmışlar. Sadece bir müze olarak düşünmeyin burayı. Kendinizi mozaik müzesi, arkeoloji müzesi, açık eser sergileme alanı ile sergi ve konferans merkezini de kapsayan büyük bir bilim ve kültür kompleksinin içinde bulacaksınız. Burası aynı zamanda son teknolojinin kullanıldığı “akıllı bir bina”. Müzeye girerken Zeugma Antik Kenti’ndeki bir tapınağa ait olduğu düşünülen Athena heykeli karşılıyor sizi. Bu aynı zamanda içeride mozaikten daha fazlasının olduğunun da ilk habercisi.
İçeriye girişte Zeugma’nın anlatıldığı 3 boyutlu kısa filmi seyredebilirsiniz. Antik bir şehrin içinde yürümek isteyenlerin ve özellikle de ilk kez gelenlerin mutlaka izlemesini öneririm. Bir diğer sürpriz de sergilenen mozaiklerden beşinin yere yansıtılan hologramı. Üzerinde yürümek ve balıkları kaçırmak en çok çocukların hoşuna gidiyor.
Kommagene’ye Selam
Sergilenen eserler bir zaman tüneli algısı oluşturacak şekilde düzenlenmiş. Gezerken, en alt kattaki Roma hamamlarından başlayıp tepedeki evlere doğru yavaşça tırmandığınızı hissediyorsunuz. Girişe yerleştirilen Kommagene stelleri de Zeugma’nın aslında bir Kommagene kenti olduğunu hatırlatma görevini üstlenmişler.
Antik kent kazılarında ortaya çıkan Poseidon ve Euphrates (Fırat) villalarına ait mozaikler müzenin göz alıcı parçaları. Mozaikler kullanılan renklerin çeşitliliği ve tesseraların küçüklüğü nedeniyle arkeolojik açıdan çok değerli kabul ediliyor. Eserler ait oldukları villalar canlandırılarak sergilenmiş. Bu yöntem sayesinde ziyaretçiler Zeugma’daki yaşamla ilgili ipuçları edinme imkanını da yakalıyor. Sergide gördüğünüz her bir parça bir hikayeyi anlatıyor. Tasvirlerdeki anatomi bilgisi ve canlılık karşısında hayrete düşmeyen yok. Hatta insan bazı gözlerin kendisini izlediği duygusuna bile kapılabiliyor. Çünkü mozaiklerdeki kimi yüzler siz yer değiştirseniz de 3 boyutluymuş gibi size bakmaya devam ediyor.
Antik Magazin
Mitolojik hikayelerin ve o günkü inanışların betimlendiği mozaiklerdeki öyküler zamanının magazini sanki. Anlatılanlar arasında neler yok ki? Dionisos’un Düğünü, Zeus’un Antiope’ye olan aşkı, Girit Kralı Minos’un karısı Pasiphae’nin yasak aşkı ve daha niceleri. Sergilenen tüm eserler hakkında detaylı bilgiyi müzedeki dokunmatik ekranlardan alabilirsiniz. Bir diğer seçeneğiniz de rehberlerden yardım istemek. Hem Zeugma’ya hem de işlerine duydukları sevgiyi anlatımlarına yansıyan coşkudan fark edeceksiniz.
Zeugma Kazıları
Büyük İskender’in en güçlü generali olan I. Selevkos Nikator M.Ö. 300’lü yıllarda kurmuş Selevkeya Euphrates kentini. Daha sonraları Kommagene Krallığı’na katılan şehrin adı Romalıların yönetimine girdiğinde “Zeugma” olarak değiştirilmiş. Adının anlamı “köprü, geçit”. Şehir özellikle Romalılar devrinde altın çağını yaşamış. 20 bin dönümlük arazisi ve 80 bini bulan nüfusu ile bir ticaret merkezi haline gelmiş. Kendi parasını basabilen birkaç Roma kentinden biri olması bize şehrin önemini daha iyi anlatıyor.
Bu durum M.S. 250’li yılların başındaki Sasani saldırılarına kadar devam etmiş. Savaşçı bir millet olan Sasaniler şehri yakıp yıkmış. Adı 16. yüzyıldan itibaren “Belkıs” olarak anılmaya başlanmış. Belkıs’ın aslında antik Zeugma kenti olduğunu 20. yüzyılda Alman tarihçi Wagner dillendirmiş. 1987 yılında başlamış kazılar. Birecik Barajı’nın su tutması ile bir kısmının su altında kalacak olması çalışmaların hızlanmasına ve ele geçen eserlerin müzeye aktarılmasına neden olmuş.
Zeugma’nın kaderi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin sahip oldukları dünya çapındaki eserler için özel bir müze yapılmasına karar vermesiyle bir kez daha değişmiş. Bugünse antik kentin açık hava müzesine dönüşmesi çalışmaları yürütülüyor. Kazılarla sadece küçük bir bölümü ortaya çıkarılan mozaiklerin artık ait oldukları yerde sergilenmesine karar verilmiş. Çalışmalar bittiğinde tarihseverler Zeugma villalarını gezebilecek ve kentin sokaklarında yürüyebilecekler.
MARS HEYKELİ
Bir zamanlar şehir merkezinde durduğu sanılıyor. Eski görkemli günlerinin hatırına yaklaşık 7 metrelik bir sütunun üzerine yerleştirilmiş. O nedenle de müzenin bazı yerlerinden bakıldığında havada duruyormuş hissini veriyor. Bakmayın siz onun 1,5 metrelik bir heykel olduğuna. Bir elinde kılıcı bir elinde çiçek dalıyla hem savaşı hem de baharı temsil eden heykel kusursuz anatomik oranları sayesinde boyutlarını aşan bir görkemde algılanıyor. Kazılar sırasında tüm ekibi en çok heyecanlandıran bulgulardan Mars heykeli. Nedeni ise günümüze kadar ulaşabilen en eski tunç heykellerden biri olması. Tunç heykeller daha sonraki yıllarda genellikle eritilerek kap kacak yapımında kullanılırken bu heykelin bir şekilde dikkatlerden kaçması mucize gibi geliyor insana. Müzenin başyapıtlarından biri olarak kabul gören Mars heykelinin gözleri altın ve gümüşten yapılmış.
ÇİNGENE KIZ
Karanlık bir labirentten ilerliyor ve ışığın sadece o tanıdık yüze değdiği karanlık bir odaya varıyorsunuz. Müzeyi bizimle beraber tüm dünyaya tanıtan bu başyapıta “Zeugmalı Çingene Kız” adı takılmış. Aslında kim olduğu, cinsiyeti gibi detaylar üzerine tartışmalar hala sürüyor. Hayalinizde çok büyük bir mozaik canlandırmayın, çünkü değil. Ancak hiçbir şey mozaiğin bir başyapıt olmasını engelleyemiyor. Kullanılan renkler ve yüzdeki canlılık bir yana asıl etkileyici kısım gözler. Her bakan farklı duygular görebiliyor bu gözlerde. Korku diyen de var, merak diyen de. Ben tedirgin bir bekleyişin izlerini gördüm. Bakalım size neler anlatacak Çingene Kız?