23 Mar VİETNAM
Büyüleyici Doğanın ve Güleryüzlü İnsanların Evi: Vietnam
Adı söylenince akla ilk olarak savaş ve Amerikan kahramanlıkları anlatısı üzerine kurulu onlarca filmin geldiği ülke, Vietnam. Ve ne büyük haksızlık zihinlerdeki en belirgin işaretinin bu olması. Gittiğinizde daha iyi anlayacaksınız çünkü büyüleneceğiniz doğal güzellikler ve zengin bir kültürün tarihle buluşması çıkacak karşınıza. Tüm bunlara bir de sanki öyle kanlı bir savaşı yaşayan onlar değilmişçesine gülümsemeyi adet edinmiş sıcacık insanlar eklenince, “iyi ki geldim, Vietnamdayım” diyeceğiniz bir atmosferin etkisine gireceksiniz. Büyük savaş acılarından, yıllar süren yıkımlardan geçen kimi ülkelerde, insanlar mesafeli davranmayı ve yüzlerine ifadesizlik yerleştirmeyi tercih ederler. Travmayı henüz atlatamadıklarını, geçmişle hesaplarını kapatamadıklarını bilir ve hak verirsiniz. Vietnam ise acılarıyla gülümseyerek vedalaşmayı direniş biçimi olarak seçmiş bir ülke.
Bir Fakir Kız – Zengin Oğlan Hikâyesi
Ülkenin tarihine, farklı bir anlatıyla yaklaşırsak her şey çok daha iyi anlaşılır. Şöyle ki Yeşilçam filmlerindeki fakir kız – zengin oğlan klişesinin bir coğrafya için geçerli olduğunu düşünsenize… Vietnam fakir bir ailenin, bahtsız kızı olarak Prehistorik Dönemde doğmuş bir güzellik. Önce Çinli komşunun kötü emellerine alet olmuş, hem de bin yıl boyunca. Ardından, Bizans’ın çocuğu olduğunu iddia eden Fransız adam çıkmış karşısına, bir kurtuluş yolu sanmış onu. Referansı iyi olduğu için hemen güven kazanmış ama aristokrat maskenin ardındaki gerçek yüzü kısa sürede göstermiş kendini. Bulduğu her fırsatta ülkemizin tarihini deşmekle meşgul olan Fransa, sanki dün gibi bir tarihe, 1954’e kadar Vietnam’ı sömürge olarak kullanmış. Sonra, gözünü para bürümüş fabrikatör babanın oğlu rolünde Amerika dahil olmuş senaryoya. Karşısında ise eşitlik ve adalet peşinde olduğunu söyleyen devrimcinin oğlu Rusya… Zavallı Vietnam çapraz aşkın daha doğrusu ateşin kurbanı olmuş bu defa da… Bugünlerde ise karşısında yeni düşmanı küreselleşme var. Filmin şimdiki kısmında, dünyadaki nadir sosyalist ülkelerden biri olan Vietnam’da orak-çekiçli bayrakların kapitalist markaların renkli tabelalarıyla yan yana durduğu ironik sahneler izliyoruz.
Turizmin Yeni Gözdelerinden
Çinhindi’nin güneydoğu kısmında adeta bir “S” harfi şeklinde uzanan Vietnam, 330 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip. Ülkede 50’yi aşkın etnik gruptan yaklaşık 90 milyon insan yaşıyor. Vietnamlılar ülkelerini iki ucunda birer pirinç sepeti asılı bambu kamışına benzetiyorlar. Haksız da sayılmazlar. Sadece 50 kilometrelik genişliğe sahip Orta Vietnam, kamış rolünü üstlenmiş. Kuzeydeki Kızıl Nehir ve güneydeki Mekong deltaları da sepet konumunda.
3 bin 450 kilometrelik bir sahili, el değmemiş plajları, sık ormanlarla örtülü yüce dağlarıyla etkileyici bir doğası var. Abajura benzeyen şapkalarıyla kâh pirinç ya da kahve tarlalarında çalışırken kâh şehirde bisiklet sürerken kâh bir kanoda kürek çekerken göreceğiniz insanlara ve sürekli fotoğraf çekmek isteyeceğiniz hazinelere sahip bir ülke. Ülkemizde turizmin duayen isimlerinden Erdem Akün, tam da bu noktaya dikkat çekerek, bu coğrafyanın son yıllarda giderek artan bir ilgi gördüğünü söylüyor: “Gezginler; Paris, Londra, Roma gibi çok bilinen ve gezilen yerleri artık tükettiler. Vietnam gibi ülkeler ise yeni gözdelerden. Laos ve Kamboçya’yı da kapsayacak bir gezi Vietnam’la birleştirildiğinde ortaya son zamanların en popüler tur programı çıkıyor.”
Saygon ya da Ho Chı Mınh
Eskiden içinden geçen nehirle aynı adı taşıyan Saygon’un adı, daha sonra Fransız işgalini bitiren efsanevi liderin ismiyle değiştirilmiş. Ho Chi Minh, aslında Vietnam Komünist Partisi’nin kurucusu ve 1946’dan öldüğü yıl olan 1969’a kadar Demokratik Vietnam Cumhuriyeti’nin Başkanı olan lidere takılan adlardan sadece biri; anlamı “ışığı getiren.” Şehre Fransızlar’ın taktığı isim ise Perle D’Orient, yani Doğu’nun incisi. Ülkenin hem en büyük şehri hem de ekonomik ve kültürel başkenti. Arabalar pahalı olduğundan, her üç kişiden birinin mobilet sahibi olduğu Ho Chi Minh şehrinde karşıdan karşıya geçmek cesaret istiyor. Aynı anda yüz binlerce mobiletli sürekli kornalarına bastıkları araçlarıyla, şehrin sokaklarını adeta istila etmişler. Hem hava hem de gürültü kirliliği yaratıyor ama halkın öyle çok ihtiyacına yanıt vermek için kullanılıyor ki günlük yaşamın vazgeçilmez parçası olmuş. Bazen dört kişilik aile binip sıkış tıkış pazar gezmesine çıkıyor, bazen de bir domuz yüklenip mezbahaya götürülüyor.
Opera, Komite Binası, Birlik Sarayı, hediyelik eşyalar bulabileceğiniz Çin Mahallesi, şehrin turistik noktalarından. Ayrıca Fransızlardan kalan Notre Dame (Meryem Ana) Katedrali ve yanındaki postane binasını da mutlaka ziyaret edin. Postanede, Ho Chi Minh’in büyükçe bir resmini de görebilirsiniz.
Önündeki parkta insanların sabah ruh ve vücut sağlığı için Tai chi sporunu yaptıkları Ben Thanh Pazarı ise geç saatlere kadar açık ve her türlü ürünü bulabileceğiniz bir yer. Ayrıca sokak yemeği denemek isteyenler için ideal adres. Notlarınıza ekleyin, Saygon nehrinde yemekli tekne turları da var.
Dinleri Harmanlayan Tapınak
Saygon’un 100 kilometre uzağında yer alan Tay Ninh’deki Caodaist Tapınak, ziyaret etmeniz gereken ilginç bir yer. Dünyada benzeri bulunmayan bu inanışın özelliği, tüm dinleri karıştırıp yeni bir dinin ortaya çıkarılmış olması. Tapınağın girişindeki kuleler Hıristiyan katedraline, ortasındaki yapı cami kubbesine, en arkadaki kule de Budist Pagoda’sına benziyor. Tapınaktaki en dikkat çekici detaylardan biri ise Victor Hugo’nun resmi. Fransızlar ibadetlerine karışmasınlar diye bir çeşit önlem olarak konmuş; bir Fransız büyüğünü onore etmenin işe yarayacağını düşünmüşler ve yanılmamışlar…
Amerikalılara Karşı Kullanılan Küçük Tüneller
Dünyanın farklı yerlerinde karşınıza çıkan gerçek burada da değişmiyor ve savaşın izleri, bugünün turizm durakları arasına ekleniyor. Tay Ninh yakınındaki Cu Chi Tünelleri de bunlardan biri. Yaklaşık 200 kilometre uzunluğundaki bu tüneller, Vietnam Savaşında gerillalar tarafından Amerikan askerlerine karşı savunma amaçlı kullanılmış. Kapadokya’daki yeraltı şehirlerini anımsatan tüneller, ufak tefek Vietnamlılar’a göre yapılmış ve obez Amerikalıların sığması mümkün olmamış. Bir Amerikan tankı ve gerillaların hazırladığı akıl almaz bubi tuzakları da görecekleriniz arasında…
Vietnam Savaşında, 3 milyon 140 bin Amerikalı orduda görev yapmış; 58 bini hayatını kaybetmiş. Bugün Washington D.C.’de yer alan Vietnam’ın “V”si şeklindeki anıt, savaşta ölenlerin anısına inşa edilmiş. Savaşın ABD’ye maliyeti 165 milyar dolar olmuş ama ekonomiye getirdiği tahmini maliyet bunun en az iki katı. Bu savaşa göre iki misli daha fazla askerin öldüğü Kore Savaşı’nın maliyeti ise daha kısa sürdüğü için 18 milyar dolarda kalmış.
Savaş Vietnam’a çok daha ağır bir fatura ödetmiş. Ölen ya da savaş yarasıyla sağ kalan insan sayısı tam 4 milyon! Rusya ve Çin ise bu kanlı savaşın kansız tarafında… Savaşta Amerikalılara karşı Kuzey Vietnam’ı destekleyen iki ülke, sadece silah yardımı yaptıkları için insan kaybı yaşamadı. Savaşta 3 bin 689 uçak, 4 bin 857 helikopter ve 15 milyon ton cephane kullanan ABD Vietnam’dan çıkınca, Kuzey Vietnamlılar Nisan 1975’te Vietnam’ın tamamını ele geçirdi.
Sürprizlerle Dolu Güzel Ülke
Tanrı hissettiğiniz yerdedir felsefesini benimsiyorum. Vietnam ziyaretimde de Çin Mahallesindeki bir tapınağa gidip tütsü yakmış ve barışın egemen olduğu bir dünya dilemiştim. Ne yazık ki bugün bu satırları oradan yazsam, dileğim yine aynı olurdu… Vietnam Savaşından kalan dehşet fotoğraflarını hatırlıyorum ve o sahneler, bugün çok daha yakınımızdaki insanların gözyaşlarını, çocukların korku dolu bakışlarını getiriveriyor gözlerimin önüne…
Vietnam değişik kültürlerden taşıdığı izleriyle sürprizli bir ülke. Güzelliklerini dış dünyaya açma çabasını görmeli, bu havayı soluyarak kendi deneyim hazinenizi zenginleştirmelisiniz. Kim bilir belki benim gibi eski bir Fransız kafesine gider, lezzetli bir fincan Vietnam kahvesi içerken fonda çalan aryayı dinler ve izlenimlerinizi notlara dökersiniz…