TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ

TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ

GİZLİ KALMIŞ HAZİNE
İslam ülkelerinden toplanmış bir çok paha biçilmez eserin sergilendiği Türk ve İslam Eserleri Müzesi Hipodrom’daki (Atmeydanı) İbrahim Paşa Sarayı’nda yer alıyor. Bazıları 800 yıllık olan şahane halılarkoleksiyonun en önemli parçaları arasında. Giriş katında ise göçebe hayatın özelliklerini yansıtan etnografik eserler bulunuyor.

Cihan Şahı” olarak kabul edilen Kanuni bu sarayı sadrazamı olan Pargalı İbrahim Paşa’ya (1493-1536) hediye etmiş. Hanedan dışında bir kişinin edinebildiği tek Osmanlı sarayı olma özelliğini koruyan bu muhteşem yapının tarihi tam olarak bilinmiyor. II. Bayezid zamanında yapıldığı ve o dönemde dört ayrı avlusuyla beraber Topkapı Sarayı’na yakın büyüklükte ve görkemde olduğu söyleniyor. Bu nedenle müzeyi (Tel:0212 518 18 05, pazartesi günleri kapalı)gezerken sadece sergilenen eserlere değil, adeta bir başyapıt olan binaya da hak ettiği ilgiyi gösterin.

Saray şaşaalı zamanlarında önemli düğün ve sünnet törenlerine de ev sahipliği yapmış. Bununla beraber, padişahın yaşadığı yeri gölgede bırakacak bir mekanda yaşamak pek de akıl karı değilmiş. Saraydaki ve padişahın üstündeki gücü kıskanılan İbrahim Paşa, padişahla yediği bir akşam yemeğinin ardından sabah, saray kapısının önünde ölü olarak bulunmuş. Birçok tarihçi, Hürrem Sultan’ın padişah üzerindeki etkisini kıskanıp Paşa’yı rakip olarak gördüğünü ve bu nedenle ölümünde parmağı olduğunu düşünür.

Geçen zaman içinde İstanbul’daki çoğu tarihi bina gibi İbrahim Paşa Sarayı da değişik amaçlar için kullanılmış; farklı zamanlarda tapu dairesi, giyim fabrikası ve hapishane olmuş. Restorasyondan sonra Divanhanesi de dahil olmak üzere bina halka açılmış. Müzenin halı koleksiyonu dünyanın en iyilerinden biri olarak kabul ediliyor. Katar’ın başkenti Doha’da bulunan İslam Eserleri Müzesi’ndeki muhteşem sergilemenin bir gün bu müzede de uygulanması en büyük dileğimiz.

İslam sanatları
Sarayın üst katında bulunan ana koleksiyon koridor ile etrafındaki odalarda sergileniyor. Eserler genelde kronolojik sıraya göre düzenlenmiş. 1155 yılında Cizre’de yapılmış Ulu Cami’den geriye kalan muhteşem ahşap kapı adeta bir şaheser. Bağdat ve Samara’daki Abbasi halifelerinin saraylarından alınan parçalar koleksiyonun en önemli eserlerinden.  Bunların arasında rengarenk mozaikler ve iki dansçının freski de var. XIII. yüzyıla ait sırsız seramikler,  harika bronz kutular ve ibrikleri de içeren geniş bir Selçuk koleksiyonu misafirlerin yoğun ilgisini çekiyor. Müzede ayrıca İznik’te üretilen muhteşem mavi-beyaz çiniler de görülebilir. En ilginç eserler arasında ise Kaçar (İran) şahlarını Noel Baba’ya benzer sakalla gösteren tablolar bulunuyor.

İstanbul’un başka yerlerinden buraya getirilen objeler de var; Rüstem Paşa, Sultan II. Selim ve Sultan I. Ahmed’in türbeleriyle, Aya Sofya Kütüphanesi’nden alınan XVI. ve XVII. yüzyıl tarihli sedef kakmalı Kuran kutuları, Pertevniyal Valide Hanım Camii’nden getirilen XIX. yüzyıl sonuna ait altın sürahi ve ibrik; XIX. yüzyıl Beykoz camları bu eserler arasında önemli yerlere sahip.

Türk Halıları
Müzede sergilenen halıların çoğu camilerde kullanılmış. Bu değerli halıların müzeye getirilmeleri gelecek kuşaklara aktarılmaları ve korunmaları açısından çok önemli. Bugün camilerin çoğunda eski el dokuma halıları yerine, maalesef makine halıları var. Müzeyi gezerken gündelik hayatımızda kaybettiğimiz güzellikleri hatırlayıp hayıflanmamak  elde değil.

Binadaki en eski halılar, XIV. yüzyıldan kalma, yedi parçadan oluşan bir gurup. Bunlar Konya’daki Alaeddin Camii’nden getirilmiş ve Selçuk dönemine ait. En çarpıcı olanlar ise Divanhane’de sergilenen ve XVI. yüzyıla ait olan devasa Uşak halıları; bazıları geçmişte Kasımpaşa’daki Piyale Paşa Camii’ni ve Galata Mevlevihanesi’ni süslemiş. Burada XVIII. ve XIX. yüzyılda İran’da dokunan ve Erzurum’daki bir camiden getirilen halılardan örnekleri de görmek mümkün.

Çağlar boyu günlük yaşam
Müzenin muhteşem etnografya kısmına ulaşmak için avluya çıkıp merdivenlerden aşağı inin ve binaya yeniden girin. Sakın bu bölümü atlamayın, çünkü en az ana koleksiyon kadar ilginç ve önemli. Bugün göçebe yaşam Türkiye’de sona ermiş gibi. Eski yaşam tarzları, gelenekler ve el sanatları tarihin yaprakları arasında kayboluyor. İlk bölümde Adana ve yöresinin geleneksel “Karaçadır” göçebelerinin tüm renklerini görebiliyorsunuz.  Çadır ve içindeki el dokuması kilimler, yastıklar, çuvallar size geçmiş hayatlardan kesitler sunuyor. Yün toplama, boyama, dokuma yöntemleri ve yünden üretilen her türlü günlük malzeme diğer sergi alanlarında gösteriliyor.

Müzenin bu bölümünde XIX. yüzyılda Türkiye’deki yaşamı gösteren canlandırmalar yapılmış. Bunların arasında Manisa yakınlarında Yunt Dağı’ndaki bir ahşap köy evini ve fes giymiş bir adamdan alışveriş yapan kadınların olduğu bir dükkanı gösterenler var. Bir diğerinde Bursa’daki varlıklı bir ailenin evi ile bindallı ve üç etek giymiş kadınlar canlandırılmış. Camekanların biri kadınların hamama giderken kullandıkları eşyaları sergiliyor.  Günümüz insanının kullandığı plastik hamam tasları ve terlikleri düşünün bir de o dönemin kadınlarının kullandıklarına bakın. Hepsi birer sanat eseri kıvamında olan tarak, ayna, sabunluk ve bunları koydukları metal çantayla, içleri sedef kakmalı takunyaları gördüğünüzde zamanın zarafetine şapka çıkartacaksınız. Etnografya kısmındaki bir başka bölüm gelin odasını gösterirken, diğerinde İstanbul’un zengin evlerinin Viktorya dönemi İngiltere’sine ne kadar benzediğine şahit olacaksınız.

ŞEHRİN SIRLARI
Müzenin avlusundaki kafe İstanbul’un en iyi saklanmış sırlarından birisi, içerideki dingin ortamda Sultanahmet Camii’ni seyredin. Kahvenizi yudumlarken de İbrahim Paşa’yı, yaşadığı düşüşü ve hayatın insana neler getirebileceğini düşünün.

BİLGİ

“Yazılarımı farklı tarihlerdeki ziyaretlerimin ardından kaleme aldım. Kaçınılmaz olarak güncel birçok bilgi içeriyor ama güncel demek bugünün dünyasında hız ve değişimin eş anlamlısı. Bu nedenle yazılarımı referans alıp seyahat planı yaparken değişken bilgileri  (tarihi mekanları ziyaret, yemek ve konaklama önerileri, ulaşım bilgileri vs.) kontrol etmeyi unutmayın. Ve siz de benim gibi “bilgi paylaştıkça güzel” felsefesine inananlardansanız, yazıları zenginleştireceğini düşündüğünüz detayları iletin. Yolunuz açık olsun, gezgin ruhunuz hiç yaşlanmasın!”
  • İstanbul

    Onda yaşamak yerine onu yaşamak gereken 7 tepeli şehrin; semtlerinden müzelerine, tarihinden camilerine kadar bilinen ve bilinmeyen köşeleri…

  • Türkiye

    Binlerce yıllık kültür hazinesi, medeniyetler beşiği topraklarımızı keşfetmek için kuzeyden güneye, doğudan batıya adım adım yolculuk…

  • Avrupa

    Yılın her dönemi ziyaret edilen ışıltılı başkentler, dünya hazinelerini saklayan müzeler, zarafet ve estetiği buluşturan kültürlerden izler…

  • Amerika & Avustralya

    Her zaman merak uyandıran coğrafyalar ve mesafelere aldırmadan gitmek isteyeceğiniz şehirler…

  • Asya & Afrika

    Doğa harikalarından kültür miraslarına, şaşırtıcı geleneklerden mimari başyapıtlara kadar sayısız hazine…

  • Özel Dosyalar

    Özel günlere ilişkin öneriler, ilginç konulara ilişkin yazılar, farklı coğrafyaları bir araya getiren karma konular…

Holbein ve Lotto halıları

XVI. yüzyılda yaşamış Avrupalı sanatçılar Hans Holbein ve Lorenzo Lotto tablolarında sık sık Türk halılarını kullanmışlar, öyle ki resmettikleri bazı halılar Holbein ve Lotto halıları olarak anılmaya başlanmış. Bunlar arasında belki de en meşhur olanı Holbein’ın Londra National Galeri’de sergilenen “The Ambassadors(Sefirler) tablosundaki halı. Holbein ve Lotto’nun tablolara yansıttığı halılardan bazıları müzede sergileniyor.

Eğer bu müzeden hoşlandıysanız, aşağıdaki müzeleri de ziyaret etmenizi öneririz:

Pera Museum

Sadberk Hanım Museum