18 Kas TORİNO
Yurtdışında gördüğüm ilk şehirlerden biri olduğundan benim için yeri hep ayrıdır Torino’nun. Şehir hem zengin tarihi hem de doğasıyla etkisine alıverir sizi. Savaşlar ve yıkımlarla dolu tarihine rağmen geçmişten gelen eserlerin özenle korunmuş olması ilk etkinin hayranlığa dönüşmesini sağlar.
Küçük Boğa
İtalya’nın kuzeyindeki Torino’nun adı ‘küçük boğa’ anlamına geliyor. Bayraklarında da göreceğiniz gibi şehrin simgesi olmuş. Binlerce yıllık bir şehir Torino. Bilinen ilk sakinleri antik bir Kelt kabilesi olan Tauriniler. MÖ 1. yüzyılda bölge Romalılarla tanışmış. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra da uzun süre yönetimde kalan Savoy Hanedanı’nın egemenliğine girmiş. 19’uncu yüzyılda Kral II. Emanuel İtalya birliğini kurmuş ve doğduğu kent olan Torino’yu ülkenin ilk başkenti ilan etmiş.
Fransız Etkisi
Uzun bir süre Fransızların yönetiminde kalan bu aristokrat şehirde Fransız etkisini bugün bile hissetmek mümkün. Dünya savaşları şehirde büyük yıkımlara neden olmuşsa da kendini yeniden yaratmış. Üstelik zamanla hem ülkenin sanayi merkezi olmayı hem de şaşılacak kadar yeşil kalmayı başarmış. Torino’nun merkezindeki Valentino Parkı yaklaşık 500 bin metrekare.
Yavaş Yemek
Şehrin dışına çıktığınızda 800 bin metrekarelik alana yayılan parklar da görüyorsunuz. FIAT fabrikasının kapanmasıyla başka geçim kaynakları arayan şehir görkemli tarihi, doğası ve yemekleriyle turizme yönelmiş ve Slow Food akımının da merkezi haline gelmiş. İstanbul’dan direkt uçuşla daha da yakınlaşan Torino, İtalyanların bile farkında olmadıkları güzelliklere sahip, etrafındaki kayak merkezleriyse kış ayları için ayrı bir çekim merkezi.
Palazzo Madama
14 kilometrelik portikolarıyla (revak) ünlü kentin merkezi Piazza Castello. Birçok tarihi binaya ev sahipliği yapan meydanın akşam saatlerinde ışıklandırılmış hali çok görkemli. Barok üslubun iki güzeli Palazzo Reale (Krallık Sarayı) ve Palazzo Madama hem mimarileri hem de sahip oldukları sanat koleksiyonlarıyla şehrin en gözde tarihi mekânları. Palazzo Madama günümüzde Antik Sanat Müzesi olarak hizmet veriyor.
Tek Rönesans Mimarisi
Kraliyet Sarayı’ndan kısa bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz San Lorenzo Kilisesi Avrupa’nın en güzel barok kiliselerinden biri. Yapının sade ancak azametli görünüşü insanı etkiliyor. Sekizgen planlı iç mekân süslemeleri zarafet ve ihtişam örneği. Şehrin bir diğer kıymetli eseri olan San Giovanni Katedrali Rönesans mimarisinin kentteki tek temsilcisi. Roma Bölgesi olarak adlandırılan kısımda 1491’de inşa edilen beyaz mermer yapı, Torino’nun koruyucu azizi kabul edilen Aziz Giovanni Battista’ya adanmış. Birkaç adım ilerideki kalıntılar Roma dönemi kapısına ait. Tuğladan yapılan çan kulesinin tarihi 1470 yılına kadar uzanıyor.
ALBA'YA UĞRAYIN
Torino’ya kadar gitmişken Alba’yı da mutlaka görün. Torino’dan sadece 50 kilometre uzaktaki şehrin üzüm bağlarını Ortaçağ binaları süslüyor. Mantar, çikolata, fındık ve şarap üretimiyle tanınan Alba’ya tarihte “Kuleler Şehri” adı verilmiş. 14. yüzyıl yapıları halen ayakta. 13. yüzyıl sarayı olan Palazzo Comunale, 12. yüzyıla ait San Lorenzo Katedrali ve büyüleyici San Domenico Kilisesi’ni görülecekler listenizin başına alın.
DAHASI VAR
Şehir hakkında daha fazla bilgi için “Torino Müzeleri” yazıma göz atmayı unutmayın.