27 Mar TEKİRDAĞ
Kimileri limanın tam karşısına dizilen köftecilere gitmek için mola verir kimisi de İpsala’dan çıkmadan önce memleketin demli çayını içmek için son durak yapar. Aslında hep bir yol üstü durağı algısı vardır. Ben özellikle gezmek için Tekirdağ’a gidene çok az rastladım ne yazık ki…
Oysa tarih dolu bir kenttir ve sadece sahip olduğu iki müzede bile 1 gün geçirebilirsiniz. Üzüm bağları arasında dolaşıp, sapsarı ayçiçeği tarlalarını fotoğraflamanın keyfini yaşarsanız da daha bir seversiniz.
Konaklar Arasında Yürüyüş
Otobüsle geldiniz diyelim, indiğiniz noktadan kısa bir yürüyüşle şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Eğer arabanızla geldiyseniz de merkeze kadar kullanmayın, parkedin ve yürümeye başlayın. Çünkü bir şehri tanımanın ilk kuralı, arabaya hapsolmamaktır.
Mesela yürüyüş rotanızda göreceğiniz ahşap konakların yanından geçip gitmeyin, durup tadını çıkarın tarihe dokunmanın. Ve bu evler yapıldığında şehrin adının Rodosto olduğunu hatırınızda tutun. Devam edip Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan’ın heykelini gördüğünüzde, trafiğin en yoğun olduğu noktaya da ulaştınız demektir. Hüseyin Pehlivan Trakya’nın meşhur yağlı güreşlerindeki başarısıyla adını deyim yerindeyse tarihe altın harflerle yazdırmış bir isim.
Limandaki Telaşsız Huzur
Meydanı geçip kıyıya doğru ilerleyin. Deniz kokusunu doldurun ciğerlerinize, gözlerinizi nefis manzaradan ayırmayın. Tekirdağ’daki en önemli geçim kaynaklarından biri balıkçılık. Bu yüzden büyüklü küçüklü pek çok teknenin limanda yan yana sıralandığını görürsünüz. Ağlarını onaran balıkçıları ve onlarla arkadaş kedilerin zamanı yavaşlatan telaşsızlığını izleyin biraz; özellikle büyük şehirlerden geliyorsanız bir huzur tablosu bulursunuz karşınızda. Liman boyunca yan yana dizilmiş balık tezgahları, mütevazı lokanta ve kafeler yer alıyor. Uygun fiyata çok lezzetli balık ekmek yiyebilirsiniz.
Kütüphanede Saklı Özlem
Yürüyüş yolunu takip ederek batıya doğru ilerleyince restorasyonla hayata döndürülmüş ahşap bir konakla karşılaşırsınız. Şehir kütüphanesinin önüne geldiniz demektir. Kitaplar arasında kaybolacak kadar vaktiniz yoksa bile içeri girmeden geçmeyin. En azından müthiş okuma odalarını görmüş ve pencerelerden içeri dolan Marmara Denizi manzarasını kaçırmamış olursunuz.
Aslında bu yapı, şehrin son Levanten ailesinin eviydi. Baba Matteo ya da halkın taktığı ismiyle Matyo Çelebi’nin Tekirdağ yakınlarında 3 bin dönüm çiftliği varmış ama devlet el koymuş. Ailenin fertlerinden biri olan Edda Dussi bugün Roma’da yaşıyor. Onunla Roma sokaklarını arşınladığımız günlerde İstanbul’da ölen annesinin son zamanlarında “Beni Tekirdağ’a, evimize götürün” dediğini anlatmıştı. Ne zaman hatırlasam, biraz buruk hissederim…
Şehirdeki Sinan İmzası
Tekirdağ’ı keşfetmek için rotanızı çevireceğiniz duraklardan biri de 1553’te Kanuni’nin Sadrazamı Rüstem Paşa’nın yaptırdığı cami olsun. Bir Mimar Sinan eseri. İlk bakışta Sinan’ın başyapıtı olan Edirne’deki Selimiye Camii kadar haşmetli bir görüntüsü yok ancak zarafetiyle etkileyen bir yapı.
NE YENİR?
Tekirdağ denince akla ilk gelen meşhur köftesi ve muhteşem üzüm bağları olur. Özellikle Tekirdağ köftesini yemeden şehirden ayrılmayın. Tadı yediğiniz diğer Tekirdağ köftelerinden kesinlikle farklı. Kimileri eti kimileri de içindeki yağ oranını köftenin alameti farikası olarak gösteriyor ama bence en büyük farkı şehrin lezzet iklimi. Oğlak eti, ciğer tava ya da ciğer sarma, Hayrabolu tatlısı, peynir helvası da şehrin öne çıkan tatları arasında.
DAHASI VAR
Şehir hakkında dahasını merak ederseniz, “Tekirdağ Müzeleri” yazıma göz atmayı unutmayın.