21 Mar SAKIP SABANCI MÜZESİ
Sanatın Şahlanışı
Emirgân Korusu’nun yakınında, Boğaza hakim bir konumda, Türkiye’nin en iyi özel müzelerinden biri yer alıyor. Muhteşem bir bahçe içindeki Sakıp Sabancı Müzesi, düzenlediği sergilerle dünyaca ünlü sanatçıların eserlerini ülkemizdeki sanatseverlerle buluştururken sahip olduğu zengin hat ve resim koleksiyonu ile de takdir topluyor. Müzede bulunan Müzedechanga restoran ise sanatın zarafetine yarışır bir ortam ve yemekleriyle hizmet veriyor.
2002’de açılan Sakıp Sabancı Müzesi, (Tel: 0212 277 22 00, www.muze.sabanciuniv.edu, pazartesi günleri kapalı) girişinde yer alan at heykelinden dolayı “Atlı Köşk” olarak da bilinen görkemli bir binada bulunuyor. XIX. yüzyılda Sultan Abdülmecid tarafından Hıdiv Mehmed Ali Paşa’ya verilen arazideki köşk, daha sonraları yine bir Mısırlı prens tarafından satın alınmış ve onarılarak bugünkü haline getirilmiş. Yeni sahibinden dolayı Prens Mehmed Ali Hasan Köşkü olarak bilinen yapı, 1951 yılında Hacı Ömer Sabancı tarafından satın alınmış. Hacı Ömer Sabancı’nın 1966 yılında vefatıyla oğlu Sakıp Sabancı köşke taşınmış ve burası Türkiye’nin en önemli sanayicilerinden biri olan aileye 1998 yılına kadar ev sahipliği yapmış. Müzede Dali ve Picasso gibi büyük isimlerin sergilerine sıkça rastlanıyor.
Odalar
Sabancı ailesinin evi olarak kullanıldığı dönemde, köşkün giriş katındaki üç oda XVIII. ve XIX. yüzyılın gözalıcı tarzıyla döşenmiş. Duvarlarını ünlü sanatçıların tabloları süslemiş. Oturma odalarının birinde Ömer Sabancı ve eşinin Bedri Koraman tarafından yapılmış portreleri, XIX. yüzyıl Hereke halısı ve Bohemya kristal avize yer alıyor. Salon ve merdiven boşluğu Fausto Zonaro’nun (1854-1929) deniz manzarası tablolarıyla süslenmiş. İkinci oturma odası ise son Halife Abdülmecid Efendi tarafından yapılan ve genç kızları gösteren iki tablo ile Rus sanatçı İvan Konstantinoviç Ayvazovski’nin (1817-1900) eserleri ile dekore edilmiş. Koridora Osmanlı sultanlarının resimleri asılmış. Bu resimler, Avrupa kraliyet ailelerinin portrelerine hayran olan Sultan III. Selim tarafından yaptırılmış. Orijinalleri Konstantin Kapıdağlı’ya ait olan bu eserleri, 1814’te John Young Londra’da kopyalamış. Kapıdağlı’nın tablolarını ise Topkapı Sarayı’ndaki Portreler Bölümü’nde görebilirsiniz.
Hat Sanatı
Müzede, Türk hat sanatının 500 yıllık dönemini içeren ve içinde Kuranların, tuğraların ve fermanların olduğu muhteşem bir koleksiyonu da görebilirsiniz. Bu koleksiyondaki eserlerin bazıları XV. yüzyıldan günümüze ulaşmış. Özellikle, Sultan II. Bayezid’in hocası olan Amasyalı Şeyh Hamdullah (1433?-1520) ve Kanuni Sultan Süleyman’ın himayesinde çalışan Ahmet Karahisari’nin (1468-1556) eserleri dikkatle incelenmeyi hak ediyor. Hafız Osman tarafından XVII. yüzyılda, Hz. Muhammed’in fiziksel özelliklerini tanımlamak için tasarlanmış kaligrafik resim şeklindeki hilyeler koleksiyonun en çarpıcı parçaları arasında bulunuyor.
Tablolar
Koleksiyonun büyük kısmı, içlerinde Oryantalist Türk sanatçısı Osman Hamdi Bey’in eserlerinin de yer aldığı XIX. ve XX. yüzyıla ait tablolardan oluşuyor. Müzede eserleri bulunan diğer sanatçılar arasında Şevket Dağ (1875-1944), İzzet Ziya (1880-1934), David Çıracıyan (1839-1907), Süleyman Seyyid (1842-1923), Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-75) ve Fikret Muâllâ (1903-67) sayılabilir.
Bahçe
Bahçede, Roma ve Bizans zamanından günümüze ulaşmayı başarmış mermer taşlar ve ince işçilik örnekleri taşıyan çeşmeleri görebilirsiniz. Moda’daki mekanından buraya getirilmiş olan Fransız yapımı bir diğer at heykeli de bahçeye zenginlik katan eserlerden.
Bahçe terasından bakıldığında manzarayı beyninize nakşetmeniz ve Boğaz’ın karşı tarafında Hıdiv Kasrı’nı görmeniz mümkün.
“Bizans” Atı
Müzenin girişinde duran at heykeli, IV. Haçlı Seferi sırasında Hippodrom’dan çalınarak Venedik’e götürülen dörtlü at grubundan (Quadriga) birinin kopyası. Sakıp Sabancı bir iş seyahati sırasında görüp hayran kaldığı bu heykeli köşkün bahçesini süslemesi için yaptırmış.
Minyatür Kuran
Müzenin sergilediği en kıymetli parçalardan biri 1635 yılında yazılan ve boyutları sadece 3,5 x 2,2 cm. olan deri kaplı Kuran. Çıplak gözle okumanın mümkün olmadığı düşünüldüğünde, esere ve sanatçısına duyulan hayranlık bir kat daha artıyor.