22 Mar ORDU
KARADENİZ’İN SESSİZ GÜZELİ
Karadeniz ya da yayla turizmi denince akla ilk gelen adresler genellikle aynıdır. Özellikle Artvin ve Rize, hayranlık uyandıran doğasıyla öne çıkar. Ama o kadar uzağa gitmek istemezseniz, barındırdığı onca güzelliğe rağmen turizmde sessiz ve derinden ilerlemeyi tercih eden Ordu’ya çevirebilirsiniz rotanızı. Tarihe meraklıysanız mutlaka kaya mezarlarını görür kent müzesini ziyaret ederseniz; bir doğa tutkunuysanız Ulugöl ve Çambaşı’nda sadece bedeniniz değil ruhunuz da dinlenir. Boztepe’ye çıkıp şehri selamlarken ince belli bardaktan çay içer, acıktığınızı hissettiğinizde birbirinden güzel yemeklerin tadını çıkarabilirsiniz.
Ordu ’nun En Meşhuru
Ordu’yu kuşbakışı selamlayan ve genellikle demli bir bardak çayın eşlik ettiği fotoğraflar gördüğünüzde bilin ki Boztepe’de çekilmiş. Orduluların da turistlerin de şehirde en sevdiği nokta. Teleferikle 450 metre yukarıya çıkıyorsunuz; karşınızda göz alabildiğince uzanan şehir manzarası ve Karadeniz var. “Sadece Boztepe için bile Ordu ’ya gelinir” diyenler var. Gündüzü ayrı güzel ama bence mutlaka gün batımına yakın çıkılmalı ve gece manzarası seyredilmeli.
Kent Müzesinde Tarihin İzleri
1896 yılında yapılan ve taş işçiliği açısından dikkate değer bir emeğin ürünü olan Paşaoğlu Konağı, kent müzesi olarak ziyarete açık. Müzenin barındırdığı eser varlığı kadar evin mimarisi de görülmeyi hak ediyor. Günümüzde kaybolmaya yüz tutan bir mimari üslubun izlerini taşıyor. Üst katta ise Osmanlı’nın son dönemlerinde varlıklı ailelerin nasıl yaşadığını gösteren odalar yer alıyor.
Taş İşçiliği
Ordu sokaklarında zarif taş yapılar çıkıyor karşınıza; bazıları restore edilerek tekrar yaşayan mekanlar haline getirilmiş. Onlardan biri 1800’li yılların ikinci yarısında şehirde yaşayan Ermeniler tarafından yapılan ve günümüzde ilköğretim okulu olarak kullanılan yapı. Bir diğeri de Askerlik Şubesi’nin binası; dikkat etmeden geçip gitmeyin. 1842 yılında dönemin Ordu Valisi tarafından yaptırılan Osman Paşa Şadırvanı ise ülkemizdeki en yüksek sütunlu şadırvan.
Kiliseden Üniversiteye
Şehrin batı kısmındaki girişte devasa kubbesi olan bir kilise var. 19. Yüzyıldan kalma bu yapı bir dönem kültür merkezi olarak kullanılmış, şimdilerde ise Ordu Üniversitesi’ne ait. Şehirde gezinirken geçmişe ait fotoğraflar gördüğünüzde bu kilisenin olduğu yere özellikle dikkat edin. Çünkü deniz doldurulmamış ve sahil yolu yapılmamış olduğundan kilisenin kıyıdaki kayalık zemin üzerinde durduğunu göreceksiniz. Hatta bu kayaya ulaşan tüneller açılarak suyun tepeden denize güvenli şekilde akması sağlanmış.
Kayalara Oyulan Geçmiş
Ordu, kaya mezarlar konusunda hazine değerinde. Her çeşit kaya mezarını görmek mümkün. Sırma (Kadavat) Kaya Mezarları, Helenistik döneme ait ve diğerlerine göre anıtsal büyüklüğe sahip. Mesudiye ise en fazla kaya mezarına sahip ilçe; buradaki mezarlar sütun süslemeleriyle de dikkat çekiyor. Fresklerle süslenmiş Kaleköy kaya mezarları da oldukça etkileyici. MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda yaşayan uygarlıkların devasa kayaları oyarak kendilerine açtıkları dehlizlere hayret ediyorsunuz. Kayaların içinde kendilerine kurdukları hayat, yüzyıllar sonra hala saygıyı hak eden bir emeğin ürünü.
UNESCO Listesindeki Kaleler
Ordu’da UNESCO tarafından Dünya Antik Eserler Listesine alınmış iki kale var; Çubuklu Kalesi ve Gölköy Kalesi. Her ikisi de listeye 1997 yılında girdi. Çubuklu Kalesi kaya mezarlarıyla da ünlü. Gölköy Kalesi ise tüm araziye hakim burç ve gözetleme kuleleri ile dikkat çekiyor. Her iki kalenin de ortak özelliği; sahip oldukları harika manzara.
Eğer bu tür yapılara meraklıysanız, Mesudiye ilçesi yakınlarındaki Meletios (Yastura) Kalesi’ni de görmelisiniz. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden biri. Büyük kale bloklarının üzerine kurulan 2.500 yaşındaki kaleye ulaşmak için kendisi gibi doğal kayaya oyulmuş merdivenleri tırmanmayı göze almanız gerek.
Tarihi Camiler
Gittiği şehirdeki dini yapılara meraklı olanlar için iki önemli cami var Ordu’da. Bunlardan biri Atik İbrahim Paşa Cami; Orta Cami olarak da anılıyor. 18. yüzyılda deniz kıyısında yapılmış ama Karadeniz’in deli dalgaları zarar vermeye başlayınca bugünkü yerine taşınmış. Barok tarzında süslenmiş çok güzel bir mihrabı var. Aziziye ya da diğer adıyla Yalı Camii ise Sultan Abdülaziz döneminde ilk olarak ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiş ama zaman acımasızlığını göstermeye başlayınca 19. yüzyıl sonlarında kesme taş kullanılarak yeniden yapılmış.
Yayla Merkezi Çambaşı
1850 metre rakıma sahip Çambaşı, Türkiye’nin en geniş yayalarından biri. 1991 yılında da “yayla merkezi” ilan edilmiş. Bulunan mezar ve kitabeler ise yaylanın en az 2.000 senedir kullanıldığını gösteriyor. Yeşilin her tonuna doyacağınız, tertemiz havasını hücrelerinizde hissedeceğiniz bir yer. Diğer Karadeniz yaylalarına göre henüz çok meşhur olmasa da yayla turizminin geliştirilmesi için çalışılıyor.
Görmeden Ölme
Ordu’nun doğa harikası Ulugöl için “görmeden ölme” tanımı yapılıyor. Çevresi gürgen ve meşe ağaçlarından oluşan muhteşem bir ormanla çevrili. Bitki örtüsünün her mevsim büründüğü farklı renkler sayesinde tek kelimeyle ömürlük bir manzarası var. Gölün büyüklüğü 30 bin metrekare. Piknik yapmayı sevenler ya da kamp meraklıları için ideal. Turizme kazandırılması uğraşları var ama insan ülkenin birçok yerinde bu çabanın yol açtığı sonuçları düşününce, alametifarikası el değmemiş güzelliği olan bu doğa harikasının bozulmamasını dilemeden edemiyor.
Suyun Şifası Fatsa’da
Kaplıcaları doğal kür kabul edenler için Ordu’da iki güzel seçenek var. Fatsa’daki Sarmaşık Kaplıcası’nın 48 derecelik suyu, içerdiği kükürt sayesinde romatizmal hastalıklara iyi geliyormuş. Hakkında şöyle de bir hikaye anlatılıyor: Sarmaşıkların altından çıkan ve hasta kızını iyileştiren suyun olduğu yere bir bina yaptıran kral, halkının da aynı şifa kaynağından yararlanmasını istemiş. Bugün aynı yerde hala bir tesis hizmet veriyor ama çok daha modern. Diğer seçenek ise Çermik – Gölköy Kaplıcası; onun da benzer bir öyküsü var. Acem kralının hasta kızı Çermik Gölü’ne girince iyileşmiş. Bunun üzerine de kral buraya bir hamam yaptırmış. Suyun özellikleri ve içerdiği mineraller sayesinde kadın hastalıkları, böbrek ve üst solunum yolları hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor.
ORDU NE DEMEK?
Tarihi M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanan Ordu’ya bu isim, “sahil şehri” anlamına geldiği için verilmiş. Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divan-ı Lügat-it Türk’te ise “ordu” kelimesi; “hakanın yurdu, yerleşmek, ordulanmak” olarak açıklanıyor.