30 Haz MARDİN
“Gündüzü seyranlık gecesi gerdanlık” derler Mardin için… Taşın başkenti derler… Hoşgörü kenti derler… Dahası da var ama ne yazsam bir şeyler eksik kalacak. Çünkü Mardin kısacık cümlelere, sloganlara indirgenebilecek bir kent değil. Mardin zenginliğinin keşfetmekle bitmeyeceği derin mi derin bir kültür mirası. Sokaklarını adımlarken Şahmeran’ın efsanesini dinleyebileceğiniz, dillerin, lehçelerin, geleneklerin birbirine karışımıyla oluşan ahenkli atmosfere kendinizi kaptıracağınız, hangisinden tadacağınızı şaşacağınız sofralarda yemek yemenin keyfini sonuna kadar çıkarabileceğiniz bir şehir. Şimdi bu sayfaya sığdırabildiğim kadarıyla size bir Mardin keşfi yazdım ama yazmadıklarım yazdıklarımdan fazla, aklınızda bulunsun. Benim önerilerimi başlangıç olarak alın ve Mardin’i her şeyiyle keşfetmek isterseniz, bu rotadaki noktaları 3-4 katıyla çarpmanız gerektiğini, görülecek yer listesinin uzayıp gittiğini unutmayın…
Ah O Evler
Mardin’in dünyaca ünlü evleri, Kuzey Suriye tarzı olarak nitelenen taş yapılardan oluşur. Benzerlerine başta Niğde ve Kayseri olmak üzere Orta Anadolu’da da rastlamak mümkün. Bölgede ünlü olan sarı kalker taşı kullanılmış. Özelliği evlerin yazın serin kışın sıcak olmasını sağlıyor. Şehre her mevsim sıcak bir hava görüntüsünü yayan bir atmosfer oluşmuş. Kolay işlenen bir taş; seçiminde bu da etkili olmuş. Mardin evlerinin bir özelliği sıva malzemesi kullanılmaması. Mezopotamya ovasına açılan kapılar tepenin eğimi üzerinde kuruldukları için en az iki katlı yapılmışlar. Ve hiçbirinin gölgesi de birbirinin üzerine düşmeyecek şekilde planlanmış. Mardin, Mazı Dağları’nın güney yamaçlarında kurulmuş. Tepeden bakıldığında evler birbirinin üzerine yığılmış gibi görünüyor. Ama bu sık aralıklı mimari kente özgün bir yapılaşma kazandırmış. Bulunduğu yerin coğrafi yapısı da bu ayrıcalıklı kent mimarisinin çıkmasına yardım etmiş.
Müzedeki Fark
1942 yılında kurulan Mardin Müzesi, sadece eser varlığıyla değil kütüphanesiyle ve bahçesinde kurulan Arkeopark ile hem farklı hem keyifli bir adres. Çocuklara tarihi ve arkeolojiyi sevdirme çabaları çok güzel. Minikler hem eğleniyor hem de “Mezopotamya neresi? Çivi yazısı nasıl yazılır? İlk yazıyı kim icat etti? İlk ateş nasıl yakıldı? En eski arabalar nasıldı? Eskiden ekmek nasıl yapılırdı? El değirmeninde buğday nasıl ezilir? Toprağın altında neler var? Arkeolog kimdir?” gibi soruların olduğu birçok bilgiyi öğreniyor. Müze pazartesi hariç her gün ziyaret edilebiliyor, Müze kartla da girilebiliyor.
Minarenin Güzelliği
Anadolu’daki en eski camilerden biri olan Mardin Ulu Cami, Artuklular döneminden kalma. Camii Kebir olarak da anılan yapı, 1176 yılında iki minareli olarak inşa edilmiş ama günümüze tek minaresi ulaşmış. Aslında bu minare de orijinal hali değilmiş; 19. yüzyıl sonlarında yapılan eklemelerle şimdiki görüntüsüne kavuşmuş. Eğer cami mimarisine meraklıysanız; 1214 yılında yapılan Şehidiye Camii, Melik Mahmut Camii, bir başka Artuklu eseri olan Latifiye Camii ile Necmeddin Camii de görülecekler arasında.
Sadece PTT Binası mı?
Başta İstanbul’daki büyük postane olmak üzere istisnalar hariç postane binaları birçok şehirde özel ilgiyi hak edecek kadar mimari değer taşımaz. Ama Mardin’deki bir başka… 1890 yılında Şatana Ailesi tarafından Ermeni bir mimara yaptırılan bina Şatana Ailesi Evi olarak da biliniyor. Hayranlık duyulacak bir taş işçiliğinin ürünü. 1950’den itibaren postane olarak kullanıldığı için PTT binası adıyla biliniyor ama bugün Artuklu Üniversitesi’ne devredilmiş durumda. Kapısını özellikle inceleyin ve mutlaka fotoğraf çekin.
Mardin’in Kartal Yuvası
Şehre hakim konumuyla kalenin gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel. Tam bunun için “kartal yuvası” olarak adlandırılıyor; adeta şehri kuşbakışı gözetlemek için kondurulmuş gibi. Şimdilik sadece önceden özel izin alarak çıkabiliyorsunuz. Evliya Çelebi kalenin ambarlarını özellikle överek, erzak ve cephane bolluğunu anlatmış.
Yaptırana Hapis Olan Medrese
Mardin’de hüküm süren son Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa tarafından yaptırılan Zinciriye Medresesi, 1385’ten günümüze ulaşmış. Mardin’in en güzel yapılarından biri. Timur’la savaşan İsa Bey, bir süre bu medrese hapis yatmış. Üst katta yer alan odacıklara özellikle dikkat edin; geçmişte medrese öğrencilerinin kaldığı yerlermiş.
Duvarların Sakladığı Hikaye
Zinciriye Medresesi’nden sonra yapımına başlanan Kasımiye Medresesi, siyasi çalkantılar nedeniyle uzun zaman bitirilememiş; tamamlanması Akkoyunlular dönemine rastlamış. Zinciriye gibi Kasımiye Medresesi’nde de öğrencilerin kullandığı odacıklar var. Hangi ders için kullanıldığı odaların tavanındaki simgelerden anlaşılıyor. Her iki medresede de hem fen bilimleri hem tıp hem de dini alanda çalışmalar yapılmış. Medresenin avlusunda duvara su vurulduğunda rahatça görülebilen koyu kırmızı lekeler var. Rivayete göre medreseyi tamamlatan Kasım Paşa burada katledilmiş. Kızkardeşi elinde ağabeyinin kanlı gömleği, acısından ağıtlar yakarak kendini duvarlara vurmuş. İşte bu kanlı gömleğin duvara sürülen izlerinin o günden kaldığı anlatılıyor.
Adını Safrandan Alan Manastır
Mardin’den 4 kilometre uzaklıkta bulunan Deyrul-zafaran Manastırı, görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 5. yüzyılda yapılmış ama bugünkü haline daha sonraki dönemlerde yapılan eklemelerle kavuşmuş. Ama uzmanlığınız değilse bu ekleri fark etmeniz zor; müthiş bir işçilik var. 1932’ye kadar -tam 640 yıl boyunca- Süryani Ortodoks patriklerinin ikametgahı bu manastır olmuş.
Adını, etrafında yetişen safran (zafaran) bitkisinden alan manastırda göreceğiniz yapılar; Güneş Tapınağı, Azizler Evi, Mor Hananyo Kilisesi ve Meryem Ana Kilisesi. Gittiğinizde karşılaşacağınız yaşam ise sizi bambaşka bir zamana ve atmosfere götürecek. Manastırın görkemine, geleneksel yaşayış biçimlerini titizlikle sürdüren rahipler, rahibeler ve öğrencilerin günlük halleri eklenince, etkilenmemek mümkün değil. Özellikle ayinlerden birine denk gelirseniz, atmosferin etkisi, duyacağınız seslerin ahengiyle daha mistik bir hal alıyor.
Bir Ayine Konuk Olun
Mor Benham ya da diğer adıyla Kırklar Kilisesi’ne özellikle akşamüzeri gidin ve bir ayini izleyin derim. Mardin’in metropolitlik kilisesi olarak kullanılan yapıda çok güzel eski ahşap kapılar yer alıyor. Çan kulesi de ilginizi çekecek. Mor Behnam ile kız kardeşi Saro adına yapılan kilise, 6. yüzyıldan günümüze ulaşmış. 1293’te Mardin Süryani Kadim Patriklik Merkezi olduktan sonra, halkın ruhani ve idari işleri bu kiliseden yönetilmiş.
Kilo Almadan Dönmek Yok
Türk, Arap, Süryani yemeklerinin harmanlandığı Mardin mutfağı, parmak yedirten lezzetlerle dolu. Mardin’e giderken kilo alacağınızı kabullenin ve kalori hesabı yapmayı baştan bırakın… Diyarbakır’da da çok lezzetli yapılan kaburga dolması, Mardinlilerin elinden ayrı bir güzel. Özelliği sabah erken saatlerde çok kısık ateşte pişmeye başlaması ve ancak öğle yemeğine hazır olması. İç pilavıyla birlikte karşı konulmaz bir yemek. İrok dedikleri kızartılmış içli köfte, ikbebek dedikleri haşlama içli köfte, kiliçe adı verilen Mardin çöreği, sembusek denen kapalı lahmacun, un ve pekmezin başrolde olduğu harire tatlısı, lokma tatlısına benzeyen zingil ise olmazsa olmaz… Yemeğin eşlikçisi ise bakır kaselerde minik kepçeler eşliğinde servis edilen yöresel ayran.
NERELERE UĞRAMALI?
Seyir terasındaki manzara eşliğinde akşam yemeği ya da kahvaltı için; Seyr-i Merdin.
İster konaklama ister akşam yemeği için; Mardius Otel.
Cevizli ya da fıstıklı kebap yemek, salaş ama müdavimi bol bir adres için; Kebapçı Yusuf.
Özellikle meze tatmak ve şehrin klasiklerinden birinin yolunu tutmak için; Cercis Murat Konağı.
Mardin’in seyranlık manzarasına nazır konaklamak için; Reyhani Kasrı.
Canlı müziğin olduğu yöresel bir akşam yemeği için; Bağdadi Restoran.
NELERİ UNUTMAMALI?
Şehrin çarşısı büyüleyici. Yerel el sanatlarıyla uğraşan ustaları görmek insana kendini gerçekten iyi hissettiriyor. Hem gezin hem alışveriş yapın!
Mardin; telkari, badem şekeri, peksimet, Süryani şarabı, Şahmeran, sabun, leblebi, kavrulmuş karpuz çekirdiği ve menengiç kahvesi ile ünlüdür. Ne hediye alsam diye düşünmeyin, sadece seçin!
Sabancı Vakfı’nın Mardin’e çok güzel bir katkısı var. Geçmişte Süvari Kışlası, bir dönem de vergi binası olarak kullanılan koruma altındaki yapıyı restore ettirerek 2009 yılında müze-sanat galerisi olarak şehre kazandırdı. Mutlaka gezin!
Mardin’den Nusaybin’e giderken, 30. Kilometrede Dara Harabeleri var. Söylenenlere göre burası Büyük İskender ile Pers Kralı Darius’un (Dara) savaştığı yer. Mardin’e kadar gitmişken görmeden dönmeyin!
Mardin kültürel renkliliğini uzun yıllardır süren festivallerle de gösteren bir kent. Her bahar Uluslararası Uçurtma Festivali yapılıyor. Sinema Festivali, Kiraz Festivali, Sirk Festivali ve Mardin Bienali etkinlikler arasında.