21 Mar KADIRGA VE SOKOLLU MEHMED PAŞA CAMİİ
Unutulmuş Bir Semt ve Mücevher Gibi Bir Cami
Hipodrom’dan Marmara Denizi’ne doğru yürüdüğünüzde, İstanbul’da aynı ismi taşıyan iki camiden birine, Sokollu Mehmed Paşa’ya varırsınız. Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olan külliye nedense hakettiği kadar ilgi görmüyor. İznik çinileriyle süslenmiş bu XVI. yüzyıl camiini görmeye giderken Hipodrom’un güney ucundaki Bizans Sphendon’unun önünden geçeceksiniz. Kadırga eski İstanbul’dan yapraklar sunacak size.
Sokollu Mehmet Paşa Camii Kadırga’ya bakar. Turistler pek uğramaz buraya. Eski ahşap evleri, beklenmedik anda karşınıza çıkan tarihi surlarına rağmen Kadırga pek tanıtılmamış, ihmal edilmiştir biraz. Bir zamanlar büyük bir liman varmış Kadırga’da; ilk olarak 362’de İmparator Julian tarafından yapılmış, İmparator II. Julian tarafından 570 senesinde canlandırılmış. Liman Osmanlılar tarafından da kullanılmış. İsminin, eskiden kadırgalarda çalıştırılan insanlara atfen, Yunanca “zorla çalışma” anlamına gelen “katerga” kelimesinden türediği düşünülüyor. XVI. yüzyılda, Fransız yazar ve gezgin Pierre Gilles (Petrus Gyllius) “Kadırga” adının buradan çıkartılan batık kalyonlara atfen verildiğini belirtmiş. İşin ilginç tarafı Marmaray projesi çalışmaları sırasında buraya çok yakın mesafede olan Yenikapı’dan Bizans kalyonlaru çıkartıldı.
Kadırga’daki dükkanlar turistlerden çok burada yaşayanlara hitap ediyor. Lezzetli mercimek çorbası ve pide bulabileceğiniz küçük esnaf lokantalarıyla dolu caddelerinde Etiyopya’dan ve Doğu Avrupa’dan gelen insanlarla karşılaşabiliyorsunuz.
Son zamanlarda Kadırga Limanı’na giden yoldaki eski ahşap evlerde restorasyonun başladığını görmek memnun edici. Bu küçük, ahşap evlerin arasında büyük ve etkileyici konaklara da rastlayacaksınız. Etrafa göz gezdirdiğinizde, evlerde su olmadığı dönemlerde semt sakinlerinin su aldığı son derece zarif çeşmeler var. Kadırga Hamamı hala ziyaretçilere açık ama ne yazık ki harabeye dönmüş olan XVI. yüzyıldan kalma Çardaklı Hamamı restore edilmeyi bekliyor, umutla.
Sokollu Mehmed Paşa Camii ve Külliyesi
Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın eşi Esmahan Sultan için Mimar Sinan tarafından 1571’de, Aya Anastasia Kilisesi’nin olduğu yere yapılmış bu şahane cami duvarlarını süsleyen İznik çinileri ile bilinse de, pencerelerindeki vitraylar en az çiniler kadar etkileyici. Eğimli, dik yokuşlardan oluşan bir bölgeye yapılmış külliye. Sıradan bir mimar için problem olabilecek zemin yapısını camiye özgü bir özelliğe dönüştürmeyi bilmiş Koca Sinan. Camiye üç ayrı kapıdan ve üç ayrı kottan giriliyor. Mermer şadırvanın yer aldığı avlunun çevresini medresenin odaları sarıyor.
Dışarıdan bakıldığında çok büyükmüş izlenimi veren caminin, içine girdiğinizde dış dünyayla ilişkinizin kesildiğini hissediyorsunuz. Mihrab ve minberde Hacer-ül Esved parçaları (Kabe’de tavafın başladığı yerde bulunan, cennetten indirildiği rivayet edilen parlak siyah taş) bulunuyor. Mihrabın iki tarafındaki sütunlar, yapının depremden etkilenmediğini göstermek amacıyla kendi etrafında dönebilir şekilde yapılmış.
Özbekler Tekkesi
Caminin komşusu Özbekler Tekkesi 1692’de zamanın Defterdarı İsmail Efendi tarafından yaptırılmış ama 1887’de tamamen yenilenmiş bina. Minareleri girişin hemen üstünde yer alan tekke, muhtemelen Orta Asya’dan gelen dervişler ve dini görevliler için misafirhane olarak yapılmış. Memleketi Buhara’da ebru sanatını öğrenen Özbek Şeyhi Sadık Efendi (?-1846) daha sonra oğullarına el vermiş. 2008 senesinde restore edilen tekke, günümüzde İstanbul Tasarım Merkezi olarak kullanılıyor.
Sfendon
Sfendon, Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası’nın arkasında, Hipodrom’dan Sokollu Mehmed Paşa Camii’ne doğru yürürken göreceğiniz, stadyumun yarım daire şeklindeki, güney kısmı. Devasa duvarın kalıntıları güzelliğinden çok yaşı ile şaşırtıyor insanı. Daha sonraki yıllarda Sfendon, bu civarda yaşayan insanlara su temin etmek için sarnıca dönüştürülmüş. Her çarşamba, Sfendon’un önünde pazar kuruluyor. Bir tabloyu andıran pazarda fiyatlar çok uygun.
Kadırga Parkı
Kadırga’nın tam ortasındaki meydanda, burada yaşayanların pek rağbet ettiği küçük bir park var. Çitin arkasındaki dört köşeli çeşme gibi görünen yer aslında Esma Sultan Namazgahı, açık havada namaz kılmak isteyenler için 1781’de Sultan III. Ahmed’in kızı Esma Sultan (1726-88) tarafından yaptırılmış. Merdivenlerden çıkınca ulaşabileceğiniz bu yer Eski İstanbul’dan günümüze ulaşan bir kaç namazgahtan biri.
NASIL GİDİLİR?
Kadırga’ya ulaşmak için en iyi yol, Hipodrom’un sonundan aşağı doğru yürümek. Cankurtaran’dan banliyö trenine binip Kumkapı istasyonunda indikten sonra geldiğiniz yöne doğru yürüyerek de ulaşabilirsiniz.
NE YAPILIR?
Kadırga Hamamı’nda (Tel : 0212 518 19 48) keyif yapın. 1506 yılında Vali Yahya Paşa tarafından Üsküp’deki imarete gelir sağlaması için yaptırılan, parkın karşısındaki bu hamam, seferden dönen denizcilerin ilk uğradığı yer olmuş. 1734’de yeniden yapılan bu son derece otantik hamam, ayrı bölümlerde, hem kadınlara hem de erkeklere servis veriyor.
Ebru
Bir kağıt boyama sanatı olan ebru, Türkiye’de XVI. yüzyıldan beri biliniyor. Kağıdın üstüne mermer görüntüsünün aktarılması hiç de kolay değil. İncelik ve en önemlisi ustalık isteyen bu sanat, at kılı fırçalar kullanılarak yapılıyor. Ebru, suda erimeyen boyalarla su yüzeyinde oluşturulan şekillerin kağıda geçirilmesi olarak tanımlanabilir. Bir ilgisizlik döneminin ardından ebru sanatının güzelliği yeniden keşfedilmiş gibi bugün ebru yapanları Cafer Ağa veya Kabasakal medreselerinde görebilirsiniz.
Sokollu Mehmed Paşa
Bosnalı bir Sırp olarak Sokol kasabasında doğan Mehmed Paşa (1506-79) devşirme sistemi ile yeniçeri yapılmak için İstanbul’a getirilmiş ve birçok aşamayı geçerek Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad’ın sadrazamlıklarına kadar yükselmiş bir devlet adamı. Topkapı Sarayı’nda eğitildikten sonra 1526’da asker olarak Mohaç Savaşı’na ve 1529’da Viyana Kuşatması’na katılmış. Barbaros Hayreddin Paşa’dan sonra Osmanlı donanmasına Kaptan-ı Derya olmuş. Bir derviş tarafından öldürülmeden önceki son 15 yıl boyunca Osmanlı’yı yöneten en etkili güç olmuş. Kadırga’daki caminin dışında, Mimar Sinan’a Azapkapı’da da kendi adını taşıyan bir cami (Azapkapı Camii de denir) yaptırmış. Eyüp’teki türbesi yine bir Sinan eseri.