10 Ağu ISPARTA’NIN ÇİÇEKLERİ
Isparta’yı bir cümlede anlatmak gerekse, Türkiye’nin çiçek bahçesi derim. Gülün ve lavantanın başkenti olan şehre yaz gelince, renkler ve kokular saklandıkları yerden çıkıp dört bir yana saçılıyor. Pembesinden sarısına güller, morla yeşili birbirine karıştıran lavanta tarlaları, insana doğanın pozitif enerjisini yüklüyor. Yaz başında yapılan gül hasadı ile yazın sonuna doğru yapılan lavanta hasadı, şehre hem bir festival havası hem de turizm hareketliliği kazandırıyor. Tur firmaları gül bahçeleri ve lavanta tarlalarına özel turlar düzenliyor, hasat turları da yapılıyor. Gül ve lavantadan yapılan ürünler ise birçok yeri Çin malı niteliksiz hediyelikler ele geçirmişken, el emeği göz nuru geleneksel üretimin inci taneleri olarak öne çıkıyor.
İsmail Efendi’nin İnadı
Kökeni Doğu Asya’ya dayanan en az 35 milyon yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen gül, sadece aşk ile değil Isparta’yla da özdeşleşen bir çiçek. Gül hem güzel kokusu hem de tıbbi değeri için tarih boyunca hep gözde bir çiçek olmuş. Gül yetiştiriciliği ve bundan yağ elde edilmesi ise Anadolu’ya Bulgaristan göçmenleri ile 19. yüzyıl sonlarında gelmiş. Isparta’daki gülcülüğün gerisinde ise 1,5 asır öncesine dayanan bir inat ve azim öyküsü var. Şehirde gül yetiştiriciliğini başlatan ve bunu ekonomik bir değere dönüştüren, epey yorucu ve hayal kırıcı deneyim yaşamasına karşın vazgeçmeyen Müftüzade İsmail Efendi olmuş.
1935’te İlk Fabrika
Medrese eğitimi alan ve dönemi için vizyoner kabul edilebilecek bir bakış açısına sahip olan İsmail Efendi, ilk denemelerinde hep başarısız olmuş. Çiçekten verim almak bir yana deyim yerindeyse sürekli “sermayeden yemiş”, büyük borca girmiş. Hatta şehir halkı, bu kadar para yatırıp hiç kazanamamasına karşın vazgeçmemesi nedeniyle aklını yitirdiğini konuşmaya başlamış. İsmail Efendi ise kapamış gözünü kulağını; tüm maddi varlığını ve zamanını bu işe adamış. Sürekli araştırmış, civara keşif gezileri yapmış, bu işi öğrendiği ilk yer olan Bulgaristan’a gitmiş, tarlasındaki çiçeklere özenle, sevgiyle, sabırla bakmış. Ve 4 sene sonunda emeğinin karşılığını almış. Çuval çuval gül hasadı yapıp gül yağı ve gül suyu üretimine başlamış ve hatırı sayılır paralar kazanmış. Bu yeni iş kapısına heyecanla sarılan Ispartalılar da tarlalarına gül ekmeye başlamışlar. En büyük şansları ise bildiği her şeyi başkalarıyla seve seve paylaşan İsmail Efendi olmuş. Gül yağı üretiminin sanayileşmesi ise Cumhuriyet ile birlikte olmuş. 1935 yılında Atatürk’ün isteği ile kurulan fabrikada modern tekniklerle endüstriyel gülyağı üretimi başlamış ve Isparta için gül önemli bir ticari ürün haline gelmiş.
Çuvallar Dolusu Yaprak
Isparta’nın mahlası “Türkiye’nin gül bahçesi.” Bu tanım şehre o kadar yakışıyor ki gül mevsimi gelip de rengarenk çiçekler açtığında, caddeler, sokaklar, tarlalar gülle donatılıyor. Mayıs ortasında başlayıp hazirana kadar devam eden gül hasadı ise aslında tüm yıl beklenen özel bir dönem. İster yerel yönetimlerin organizasyonu ile düzenlenen festival takvimini takip edebilir isterseniz gül hasadı turlarına katılarak kendi programınızı yapabilirsiniz. Gül hasadı için önce bahçelerdeki güller toplanıp çuvallara dolduruluyor. Sonra yüklenip fabrikalara götürülüyor. Fabrikalardan da onlarca farklı hale bürünerek çıkıyor; gül suyu, gül yağı, lokumu, gül reçeli, parfüm krem gibi kozmetik ürünleri ve dahası…
Sabah 5’te Gül Bahçesine
Bu arada güllerin toplandığı bir zaman dilimi var. Sabah gün doğmadan 5 civarı başlanıyor, öğleyi bulmadan 10-11 civarı noktalanıyor. Fotoğraf meraklıları ve yerel hikayeleri sevenler bir sabah erken kalkıp bu hasat şenliğine bizzat şahit olmalı. İlginç bir de detay vereyim size; eskiden sabah saat 5-10 arasında doğan kız çocuklarına “gül toplayan” anlamına gelen Gülderen ismi verilmesi çok yaygınmış. Gül yaprakları fabrikalara gittiğinde çuvallardan çıkarılıp bir zemine seriliyor ve işlenmek üzere ayrılıyor. Bu süreçten ilhamla da öğleden sonra doğan kız çocuklarına Gülseren ismi verilirmiş. Akşam doğarsa isim yok mu demeyin; onlara da çiçeği geceyle birleştirerek Gülay ismini vermişler.
LAVANTA KOKULU KÖY
Türkiye’nin turizmde yükselen değeri olan Lavanta Kokulu Köy projesi, kısa sürede ciddi bir başarıya ulaştı. Aslında, Anadolu Efes’in 10 yıldır devam eden Gelecek Turizmde projesinin en önemli adımlarından biri olan Lavanta Kokulu Köy için coğrafi olarak da çok uygun olan Keçiborlu merkez seçildi. Buradaki Kuyucak Köyü, zaten Türkiye’nin lavanta ihtiyacının yüzde 93’ünün karşılandığı yerdi. Bunun bir turizm potansiyeline dönüştürülmesi ve özellikle yöre kadınları için geçim kaynağı halini alması ise projenin temel amacı. Lavanta tarlalarının uçsuz bucaksız morluklara dönüştüğü dönemden hasada kadar geçen 3 aylık dilimde tam anlamıyla akına uğruyor. Projeyi yürütenlerin verdiği bilgiye göre, sadece 2018 yazında gelen turist sayısı 254 bin olmuş!
PROVENCE'TEN İLHAM
Lavanta Kokulu Köy projesi başlarken Fransa’nın dünyaca ünlü Provence bölgesine bir keşif gezisi de yapılmış. Proje koordinatörleri ve köylüler birlikte gidip çalışma modellerinden lavantadan yapılan ürünlere ve sunumlarına kadar birçok şey incelemiş, ilham almış. Şu anda Provence’in eriştiği turizm potansiyelini yakalaması için daha yolumuz var ama her geçen yıl daha da dikkat çektiği ve geliştiği gözle görülür bir gerçek. Eğer lavantaları görmek isterseniz temmuzun son haftasına kadar tarlalara dokunulmuyor. Daha sonra başlayan lavanta hasadı 1 ay kadar devam ediyor. Bu arada köye gittiğinizde el emeği göz nuru lavanta ürünlerinden almayı unutmayın. Bol bol fotoğraf da çekin demiyorum çünkü zaten kendinizi durduramayacaksınız.