03 Eyl GALATA
Galata Sokaklarında Dünden Bugüne Bakmak
İstanbul nice ilklerin yaşandığı, sayısız öykünün başrolü olmuş bir şehir… Bildiklerimiz kadar bilmediklerimiz de olduğunu düşünürsek, 3 imparatorluğun emanetlerini taşıyan bu şehrin sırları, hayal gücümüzü zenginleştirmek için bulunmaz bir nimete dönüşebilir. Galata da sakladığı tarih ve o tarihten bugüne kalan izlerle İstanbul’un en sevilen semtlerinden biridir. Sokaklarında kaybolmanın keyif olduğu Galata’yı adımlarken karşınıza çıkan sürpriz dükkanlara misafir olabilir, her biri kendine has tarzını yaratan özgün kafelerde anın tadını çıkarabilirsiniz. Yürürken başınızı yukarı doğru kaldırmayı unutmayın, tarihin sizi selamladığını hissedeceksiniz; belki bir pencere pervazından belki bir çatı katından…
Galata Kulesi
İstanbul tarihinde öyle bir ilk var ki kendinden sonraki yüzyıllara ilham vermiş, yol açmış bir adım. İstanbul’u kanatları altına alan Hezarfen’in kendini boşluğa bırakışındaki cesarete ve bilim aşkına, hayran olmamak mümkün değil. O tarihi anın ilk tanığı Galata Kulesi’dir. 1348 yılında Cenevizliler tarafından yapılan kule, geçmişte “İsa Kulesi” olarak adlandırılmış. Bugünkü kulenin öncesinde aynı yerde bir başka kule daha varmış; 528 yılında İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılmış. Fakat şimdikine göre daha gösterişsiz bir yapıymış. Galata Kulesi yüzyıllar boyunca birbirinden çok farklı amaçlar için kullanılmış. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hapishane olmuş, sonraki yıllarda Mehter Takımı’na tahsis edilmiş, 20. yüzyılın ikinci yarısında ise fener olarak kullanılmış.
Kule, 1509 yılındaki depremde ve 1794 ile 1831 yıllarındaki yangınlarda büyük hasar görmüş. 1875 yılındaki fırtınada, üstündeki konik tepe uçmuş. Ancak tüm felaketlere rağmen, günümüzde halen ayakta ve dünyanın en eski kulelerinden biri olma unvanını elinde tutmaya devam ediyor.
61 metre yüksekliğe sahip kuleden, şehrin 7 tepesini izlemenin keyfi bambaşka. Tam da bunun için yerli ve yabancı turistlerin adeta İstanbul’a “merhaba” deme noktası olan Galata Kulesi, bulunduğu meydanın geçirdiği restorasyon ve birbiri ardına açılan mekanlarla kazandığı enerji sayesinde her zaman gözde olma niteliğini koruyor. Kulenin sunduğu manzaranın ve meydanın tadını çıkarmak için ise fırsatınız varsa hafta içi ziyaret edin; zira haftasonu uzun kuyruklar ve kalabalıkla karşılaşmamak imkansız.
Sürgüne Giden Bir Dahi
Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçuş denemeleri, dönemin padişahı 4. Murat tarafından önceleri olumlu karşılanmış. Başlangıçta Hezarfen’i destekleyen padişah, sonraları Şeyhülislam’ın etkisinde kalarak bu durumdan rahatsız olmuş. “Hiçbir başarı cezasız kalmaz” sözü ne yazık ki tarihte çoğu kez doğrulanır. Hezarfen’in cezası da Cezayir’e sürgüne gönderilmek olmuş. Uçma denemelerine ise Leonardo Da Vinci’nin kuşlarla olan çalışmalarından etkilenerek başladığı ve kanat tasarımlarını yaparken onun çizimlerini örnek aldığı düşünülür. “1000 Bilgi” anlamına gelen Hezarfen adı ise çok bilgili olduğu için verilmiş.
Beyoğlu (İngiliz) Hastanesi
Galata Kulesi’ne çok yakın bir noktada bulunan ve irili ufaklı kuleleriyle dikkatli gözlerin ilgisine mazhar olan bir başka yapı vardır. Alışılmamış bir tarzı olan bu bina, tüm çabalarını İstanbul’u kontrol etmeye odaklandıran İngilizlerin, buraya oldukça sık ve çok sayıda gelen denizcilerine hizmet vermek için yapılan Beyoğlu ya da diğer adıyla İngiliz Bahriye Hastanesi’dir. Hastaneden çok bir kültür merkezi görkeminde olan bina, denizi görecek şekilde inşa edilmiş; bu sayede yanaşan gemilerdeki hasta sinyalinin kolayca farkedilmesi ve harakete geçilmesi sağlanırmış. 1924’de Kızılay’a bağışlanan bina, halen hastane olarak kullanılıyor.
İngiliz Hapisanesi
Galata Kulesi’nden kısacık bir yürüyüşle geçmişte İngilizlerin hapishane olarak kullandıkları bir yapıya ulaşırsınız. Osmanlı’nın yabancı ülkelere kendi vatandaşlarını cezalandırma hakkı tanıdığı 1904-19 yılları arasındaki dönemde kullanılan binanın duvarlarına mahkumların yazdığı yazılar hala duruyor. Hapishane işlevini kaybettikten sonra İngiliz askeri karakolu, ardından da özel mülk olarak kullanılan bina, 1970’li yıllarda mücevher işleme atölyesi olarak değerlendirilmiş. 1990’larda bir mimar-tasarımcı tarafından satın alınarak Galata Evi Restoran’a dönüştürülmüş.
Kamondo Merdivenleri ve Laleli Çeşmesi
Galata Kulesi’nin arka sokaklarında, Laleli Çeşme Sokağı ve Şair Ziya Paşa Caddesi’nin köşesinde Art Nouveau tarzında bir çeşme yer alıyor. İtalyan mimar Raimondo d’Aronco tarafından 1904 yılında yapılan Laleli Çeşme, bakımsızlığa direnen güzelliği ve zarafetiyle İstanbul’u dekore eden sanat eserleri içinde ilgiyi en fazla hak edenlerdendir…
Galata Kulesi Sokağı’nın en sonunda ise kıvrım kıvrım Kamondo Merdivenleri’ni görürsünüz. Adını bankacılıkla uğraşan Yahudi bir aileden almış. Ailenin 1880’li yıllarda yaptırdığı ve güzelliği herkesin dikkatini çeken bu merdivenler; 1964 yılında Henri Cartier-Bresson tarafından fotoğraflanmış, İngiliz polisiye yazarı Barbara Nadel’in de bir romanının mekanları arasına girmiş.
Doğan Apartmanı
Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Doğan Apartmanı’nın ünü neredeyse Galata Kulesi ile yarışacak kadar vardır. Muhsin Bey ve Eşkıya gibi pek çok filmin çekimine ev sahipliği yapan Doğan Apartmanı’nın arazisi önceleri Prusya Elçiliği’ne aitmiş. Elçiliğin taşınmasıyla 1895 yılında, İtalyan mimarisi esas alınarak Belçikalı banker Helbig Ailesi tarafından inşa ettirilmiş. 1919’da mal sahibinin ölümü üzerine bina, Osmanlı uyruklu Mair de Botton’a açık arttırmayla satılmış. Adı da Botton Han olarak değiştirilmiş. Ardından Victoria sigorta şirketine satılmasıyla Victoria Han olarak anılmaya başlanmış. Yapının günümüzdeki adı ise binanın sonraki sahiplerinden Kazım Taşkent tarafından, 1939 yılında İsviçre’de çığ altında kalarak vefat eden oğlu Doğan Taşkent anısına konmuş.
Doğan Apartmanı, İstanbul’un ilk asansörlü binası olarak biliniyor. Avlusunu üç yandan çevreleyen altı katlı, dört adet sarı bloktan oluşuyor. Avlunun açık tarafı ise harika bir İstanbul manzarası sunuyor. Bloklarda 90 ile 300 metrekare arasında değişen 51 daire var. Yüksek tavanları, Fransız üslubu balkonları, işlemeli pencereleri ve yeşilliklerle örülmüş 400 metrekarelik avlusu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Her yönden eşine az rastlanır bir örnek…
1920’lerin sonlarına dek keyifli ve bohem bir yaşam sürülmüş burada. Binanın terasında partiler verilmiş, üniformalı kapıcılar, şık davetlileri karşılamış. Apartman, günümüzde tarihi bir atmosferde, huzur içinde yaşamayı tercih eden ünlülerin ilgi odağı. Doğan Apartmanı’nın sakinleri arasında pek çok önemli isim de bulunuyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Sabahattin Eyüboğlu’nun kız kardeşi ve Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından olan Mualla Eyüboğlu, İstanbul Barosu başkanlığı da yapmış olan Yücel Sayman ve araştırmacı-yazar Rasih Nuri İleri bu isimlerden bazıları.
İstanbul’daki Cenevizliler
XI. ve XII. yüzyıllarda gücünü yitiren Bizans önce Venedik daha sonra da aralarında Pisa, Amalfi ve Ceneviz’in de olduğu diğer İtalyan şehirlerine ayrıcalıklar tanımış. Çok sayıda İtalyan tüccar Haliç kıyılarına yerleşirken, 1204 yılındaki Dördüncü Haçlı Seferleri sırasında İmparator Michael Paleologus’a destek veren Cenevizliler güçlü duvarların arkasına, şu anki Galata civarına taşınmışlar; 1261’de Paleologus bu yardımlarından ötürü Galata’yı yarı bağımsız bir şekilde onların yönetimine bırakmış. 1453’de Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u aldığı zaman, Cenevizliler sahip oldukları hakları koruyabilmek için tarafsız kalmışlar. Bununla beraber Fatih, zaferin ardından Cenevizlilerin dini ve ticari ayrıcalıklarına dokunmamakla beraber, silahsızlanmaları ve duvarları yıkmaları konusunda ısrar etmiş.
Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi
Galata Kulesi Sokak’ta, İsviçreli mimar Gaspare Fossati tarafından 1841 ve 1843 yılları arasında inşa edilen dominik tarzı Aziz Peter ve Aziz Paul Kilisesi yer alıyor. Dominik mezhebi üyeleri 1228 yılında kendileri bir kilise yapmışlar ama bu kilise daha sonra Arap Camii’ne çevrildiği için günümüzde yokuşta yer alan Aziz Peter Kilisesi’ne taşınmışlar. Bu ahşap kilise de 1660 ve 1731 yıllarındaki yangınlarda zarar görmüş; 1841 yılında yıkılarak şu andaki taş bina inşaa edilmiş.
Neve Şalom Sinagogu
İstanbul’un en büyük Sefarad Yahudi Sinagogu Büyük Hendek Sokak’ta yer alan Neve Şalom. Galata ve Beyoğlu’nda hızla artan Yahudi nüfusunun dini ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla, eski Yahudi Okulunun tören salonu yeniden düzenlenerek 1938’de ibadete açılmış. Ancak giderek büyüyen cemaate yeterli gelmeyince bugünkü sinagog 1949’da inşa edilmiş. Her ne kadar önceleri dönemin ünlü İtalyan mimarlarından Denari’ye bir proje hazırlatılmış olsa da Elio Ventura ve Bernard Motola isimli İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun iki Musevi gencin aylar süren bir uğraşla hazırladıkları proje kabul edilmiş. Sinagog özellikle vitray süslemeleri, mermerleri ve devasa avizesi ile dikkat çekiyor. Neve Şalom “Barış Vahası” demek; fakat ne yazık ki yakın tarihte utanç verici saldırıların hedefi oldu. 1986 ve 2003 yıllarında düzenlenen saldırılarda hayatını kaybeden Yahudilerin hüznünü hatırlamamak mümkün değil…