20 Mar EMİNÖNÜ – HANLAR
YÜZYILLARDIR TİCARETİN DEĞİŞMEYEN ADRESİ: EMİNÖNÜ
Yemlerin havaya savrulduğu küçük bir meydanı, onlara doğru havalanan kuşların masmavi sulara yönelip süzülüşlerini ne çok filmde izledik… O görüntünün ev sahibi olan Eminönü, geçmişte de bugün de telaşlı kalabalıkların ve alışverişin adresi. Alışveriş alışkanlıkları ve satılan malzemeler değişse de ticaretin kalbinin attığı değişmeyen gerçek… Hatta semtin ismi bile ticarete dayanıyor. Osmanlı döneminde burada bulunan Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliği nedeniyle, Eminönü olarak adlandırılmış.
Eminönü denince bahsedilecek çok şey var; hanlar da onların başında geliyor. İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Eminönü için “hanlardan kurulu bir dünya” tanımını seçmek yanlış olmaz. Bölge, geçmişte “şarkın ticaret merkezi” olarak adlandırılmış. İstanbul’a dışarıdan gelen un, yağ, şeker gibi başlıca ihtiyaç maddeleri, önce buradaki “kapan” adı verilen hanlarda depolanırmış. Kapanlara mal getirenler “kapan tüccarı” veya “kapan hacıları” olarak adlandırılırmış. Kapan adının ise bu hanlarda bulunan büyük terazilere Arapça “kabban” denmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Geçmişte Eminönü’ndeki hanlar, hem gümrük hem de borsa işlevi görmüşler. Ürünlerin kontrollerinin yapılması, fiyatlarının belirlenmesi ve vergilendirmesi bu hanlarda gerçekleştirilmiş. İstanbul’a dışarıdan giren ürünler, kapanlardaki işlemlerin ardından bir kurul tarafından dağıtılırmış. Böylece halkın ihtiyacı olan temel maddelerde karaborsanın önlenmesi ve herkesin mallara eşit koşullarda erişimi sağlanırmış. Ticaretle fırsatçılığı karıştıranlar her devirde var maalesef… İşte Osmanlı’da halkı böyle kimselerden korumak için geliştirilen yöntem buymuş. İstanbul’daki en önemli kapan hanlar ise Unkapanı, Galata’daki Yağkapanı ve Balkapanı hanmış.
Evliya Çelebi’nin Anlattığı Han
Balkapanı Han’ın altında bir Bizans mahzeni bulunuyor. Kimi kaynaklara göre eski bir bina kalıntısı… Buradan Ayasofya’ya bir yeraltı yolunun uzandığı ise yaygın bir rivayet. Hanın işletmesinden elde edilen gelirin bir kısmı ise Ayasofya’ya vakfedilmiş. Üstü kubbeyle örtülü 85 odadan oluşan hanın yapım yılı kesin bilinmese de farklı kayıtlar Fatih dönemine işaret ediyor. Mısır Çarşısı yapılmadan önce esnaf; kahve, şeker, pamuk başta olmak üzere birçok temel ihtiyaç malzemesini, Balkapanı Han’dan alırmış. 17. yüzyıldan itibaren Mısırlı tüccarlar burada kalmaya başlamış. Evliya Çelebi hanı anlatırken; “Balkapanı kale gibi bir büyük handır. Mısırlı tüccarlar burada eğleşirler” demiş. 1688 yılında büyük bir yangında harap olan han, ikinci büyük yangını ise 1807’de geçirmiş. Yangınlar sonrasında yenilenerek bugüne kadar ulaşabilmiş.
Hamamdan Hana Dönüşüm
İstanbul’un en eski yapıları arasında yer alan ve şehirdeki en büyük çifte hamamlar arasında yer alan Tahtakale Hamamı, geçmişte değil ama bugün han işlevi ile kullanılıyor. 2. Murat tarafından çevredeki esnafın akşamları rahatça yıkanabilmesi, dinlenebilmesi için Mimar Sinan’a yaptırılmış. 1. Dünya Savaşı sonrası satılmış. Duvarları ve kubbeleri, hamamı satın alanlar tarafından tahrip edilmiş, erkekler soğukluğu betonarme bir yapıyla doldurulmuş. 1980’li yıllarda soğuk hava deposu olarak işlev görmüş. Başta Eminönü olmak üzere İstanbul’un birçok semtinin buz ihtiyacını karşılamış. Peynir stoklamak için de kullanılan bir perakendeciler çarşısı halini almış. 1990’larda geçirdiği büyük restorasyonun ardından hala çarşı olarak hizmet veriyor.
Saray Başmimarı Vedat Tek’in İmzası
1.Ulusal Mimari akımının izlerini fazlasıyla taşıyan Liman Han, 1907 yılında Vedat Tek tarafından projelendirilmiş. Tarihi bir yapı olmasının yanı sıra hem mimarisiyle hem de inşa teknikleri ile değer taşıyor. Gelişkin bir betonarme strüktür kurgusuna sahip hanın yapımı sırasında, Vedat Tek saray başmimarı olarak görev yapıyormuş. Tescilli bir kültür mirası olan han, uzun yıllar otel tartışmalarıyla anılmıştı. Süreç, 3 yıl önce hanın özel bir inşaat şirketi tarafından satın alınmasıyla sonlandı. Halen devam eden restorasyon tamamlandığında, han yeniden yaşayan bir mekana dönüşecek. Proje kapsamında zeminde bir restoran ve bar yer alacak.
Art Nouveau Zarafeti
Eminönü, tarihi birçok değeri barındırıyor ama ne yazık ki bu tarih tabela kirliliği ve özensiz vitrinlerle çirkin bir örtüye bürünmüş. İstanbul’un en önemli Art Nouveau eserlerinden olan Vlora Han da bu talihsizlikten nasibini alanlardan… Ama mimarisindeki güzellik, yapıyı saran tüm kötü dokuya karşın farkediliyor. Floral desenlerin öne çıktığı binanın dış cephesinde yer alan gül tomurcukları ve birbirine dolanmış çiçek süslemelerinin işçiliğindeki zarafet, hayran olunmayacak gibi değil. Vedat Tek’in tasarladığı Büyük Postanenin olduğu meydana bakan cumbalı bir ana cepheye sahip. Yan cephelerinde ise balkon bulunmuyor ama demir işçiliğinin çok güzel örneklerini görebileceğiniz zarif korkuluklar yerleştirilmiş. Yapıyı, Pera ve Galata’daki birçok Art Nouveau binadan ayıran temel özellik, detaylarında alışılmışın çok daha ötesinde bir özen barındırması.
Önce Cezaevi Sonra Han
19.yüzyılda batılı mimari izleriyle inşa edilen Zindan Han, aynı yüzyılın sonlarına dek cezaevi olarak kullanılmış. Yapının bir ticaret hanına dönüşmesi 20. yüzyıl başlarına rastlıyor. 2 bin 500 metrekarelik alana sahip han, yakın zaman önce geçirdiği restorasyon sonrası, yeniden kullanıma açıldı. 5 katlı hanın orta katı, mücevher ve antika ürünlerin sergilendiği bir galeri. Üst katlar ise muhteşem Haliç manzarası eşliğinde güzel bir akşam geçirmek isteyenleri ağırlayan Surplus restoran olarak hizmet veriyor.
Hanın hemen yanındaki dikdörtgen planlı Cafer Baba Kulesi ise Haliç’teki surlardan günümüze bozulmadan ulaşabilen tek Bizans kulesi. İçinde 9. yüzyılda Abbasilerin lideri Harun Reşid’in elçisi olarak Konstantinopolis’e gelen ve ölene kadar kulede hapsedilen Cafer Baba’nın türbesi yer alıyor. Bu türbe, özellikle eski mahkumlar tarafından ziyaret edilen kutsal bir mekan. İslamiyeti seçen gardiyanı Ali Baba ise yanında yatıyor.
İşkence Acılarının Utancı
Tarih her zaman gurur duyulacak ya da hayran olunacak yaşanmışlıklardan ibaret değil. Acılar ve başkaları yerine utanma duygusu, ne yazık ki tarih sayfalarında kendine hep yeniden yer buluyor. İşte Eminönündeki hanlardan biri de mimari öneminden çok şahit olduğu acı günlerle yakın tarihimizin tanığı. Sansaryan Han, Ermeni bir tüccar olan Sanasaryan tarafından 1895 yılında yaptırılmış. 1915-1920 arasında el konular mülkler arasında yer almış ama geliri 1928 yılına kadar Patrikhane’ye aktarılmış. İstanbul Valiliği tarafından hanın gelirlerine el konmasıyla, denge değişmiş. Patrikhane dava açarak hanın gelirlerini tekrar kazanmış ve 3 yıl daha almaya devam etmiş. Valiliğin karşı dava açmasının ardından, süreç 1935’te han gelirlerinin devlete devredilmesi ve Patrikhane ile bağlantısının kesilmesiyle sonuçlanmış.
Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan bina, ihtilal yıllarında ideoloji farketmeksizin işkencenin adresi olmuş. Dik bir tabuta benzeyen hücreleri nedeniyle “tabutluk” ismi de yapıyla anılır hale gelmiş. Nazım Hikmet, Nihal Atsız, Vedat Türkali, Ece Ayhan, Atilla İlhan, Ruhi Su burada işkence gören aydınlardan sadece birkaçı…
RÜSTEM PAŞA CAMİİ
İstanbul’da Mimar Sinan’ın deniz kıyısına inşa ettiği yalnızca 3 cami bulunuyor. Bunlardan biri de Eminönü’nde yer alan Rüstem Paşa Camii. Ölümünden sonra eşi Mihrimah Sultan yaptırmış. 1561 yılından günümüze ulaşan yapı, 2007 yılında Newsweek tarafından Avrupa’nın en güzel tarihi camii seçilecek işçiliğe sahip. Hatta yapıldığı dönemde Osmanlı’nın en süslü camisi olarak ün salmış. Aslında bu yönüyle de Mimar Sinan’ın diğer eserlerinden ayrılıyor çünkü bu büyük deha, şatafattan uzak durarak sadelik ve görkemi buluşturmayı başarabilen bir üslubun sahibi.
Caminin içi nadide çinilerle bezeli ve oldukça gösterişli bir atmosfere sahip. İznik çini sanatının dorukta olduğu günlerde, bu camide kullanılmak üzere harika eserler üretilmiş. Çiçek motiflerinin ağırlıkta olduğu çinilerde, laleler öne çıkıyor. Sadece İznik çinileri yok camide. Çünkü o dönemde camiyi bezeyecek kadar çok çininin İznik’te üretilemeyeceği anlaşılınca Kütahya’daki ustalar devreye girmiş. 1666 ve 1776 yıllarında çıkan yangınlardan etkilenen ve restorasyonlar geçiren caminin orjinal çinilerinden bazıları, ne yazık ki çalınmış.
İstanbul silueti resimlerinde kendine yer bulan Rüstem Paşa Camii, bunu Mimar Sinan’ın usta hesaplarına borçlu. Çünkü daha önce Halil Efendi Mescidi’nin olduğu bu arazi alçakta kalıyormuş. Bunu aşmak için caminin inşa edileceği yere depo ve dükkân olarak kullanılacak yüksek bir platform yapılmış ve cami de bu platformun üzerinde yükselmiş. Böylece hem arazi dezavantajı aşılmış hem de camiye gelir sağlayacak bir kaynak oluşturulmuş.
Rüstem Paşa Kimdir?
Kanuni Sultan Süleyman’ın hem damadı hem de Sadrazamı olan Rüstem Paşa, Hırvat bir aileden geliyor. Enderun’da yetiştirilerek sarayın hizmetine girmiş. Kurnaz kişiliği, kayınvalidesi Hürrem Sultan ve eşi Mihrimah Sultan’ın devlet işlerinde söz sahibi olan güçlü kimlikleriyle birleşmiş ve ortaya etkili bir devlet adamı çıkmış. Hatta Evliya Çelebi paşayı anlatırken, “Aristo akıllı” diye tanımlamış.