21 Mar EDİRNE
92 YILLIK BAŞKENTTE TARİHİN İZİNDE
Adım adım tarihin izini sürmek için en güzel şehirlerden biridir Edirne. Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan şehir; geçmişinden miras tarihi dokusu, Meriç’in güzelliği ve lezzetli mutfağıyla, her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Ama mutlaka bir bahane isterseniz şehre ya Hıdırellez zamanı gidin ya da geleneksel yağlı güreşlerin yapıldığı festival günlerinde…
Edirne’nin Simgesi Selimiye
Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camii’ne atmalısınız. Mimar Sinan’ın “ustalık dönemi eseri” olan Selimiye, şehrin simgesi. 1569-1575 yılları arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın İstanbul’daki muhteşem yadigârı Süleymaniye Camii’nin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Miras Listesine alınan cami; iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Sanat Tarihçisi Ernst Diez Selimiye için; “Mekân, büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür” der.
Selimiye Camii tarihi bir meydanın ortasında yer alır. Hemen arkasında ise Sultan Selim Saray Hamamı’nın kalıntıları ve küçük bir parkta bir araya toplanan eski Osmanlı mezar taşlarından oluşan koleksiyon var.
Selimiye Camii’ne oldukça yakın bir noktada bulunan Edirne Müzesi’nde, Makedonya Kulesi civarında yapılan kazılardan elde edilen bulgular sergileniyor. Zemin katında da ağaç-dal örgülü, çamur sıvalı yapı tekniğinin kullanıldığı ve ev olarak kullanılan kulubelerin kopyalarını görmek mümkün. Türk İslam Sanatları Müzesi ise küçük ancak çok keyifli; zaman ayırdığınıza pişman olmazsınız.
Tarihi Camiler Şehri
-1414 yılında tamamlanan Eski Cami, Osmanlı’dan günümüze ulaşan en eski mimari eserlerden biri.
– Üç Şerefeli Cami, adını her biri farklı tarzda inşa edilmiş üç şerefeden alan görkemli bir yapı.
-Selimiye’nin kuzey batısında bulunan 1435 tarihli Muradiye Camii, özellikle içindeki olağanüstü İznik çinileriyle çok etkileyici.
– 1484 – 88 yılları arasında inşa edilen ve müthiş bir dinginliğe sahip olan 2. Beyazıt Külliyesi, küçük bir sağlık müzesi ve sanat galerisi de barındırıyor.
Dünyanın 3. Büyük Sinagogu
-Büyük Edirne Sinagogu, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük sinagogu olma özelliğine sahip. 1905’te bir yangınla yok olmuş ve 2. Abdülhamit’in fermanıyla yeniden yapılmış. 1934 Trakya Olaylarında Yahudi cemaatinin zorunlu olarak Edirne’yi terk etmesi nedeniyle uzun yıllar yalnızlıkla baş başa kalan sinagog, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 2015 yılında yeniden ibadete açıldı.
Makedonya Kulesi
-Edirne’de görmeye değer eserlerden biri 19. yüzyılda, daha önceleri bir Romano-Bizans binasının olduğu yere yapılan Makedonya Kulesi. Özellikle fotoğrafseverler anları ölümsüzleştirmek için burayı tercih ediyor.
-16. yüzyıl ortalarında Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa için yapılan ve bugün bir otele dönüştürülen kervansaray dikkat çekiyor.
-Alışveriş yapmak için 15. yüzyıldan kalan Bedesten Çarşısı’na ya da Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan Ali Paşa Kapalı Çarşısı’na gidebilirsiniz.
Nehir Kenarından Gün Batımı
-Gün batımını Tunca ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktada izlemek ayrı bir keyif. Burada iki muhteşem Osmanlı köprüsü yer alıyor. Meriç nehrinin üzerinde bulunan köprüdeki fresklerle süslü kameriye, ziyaretçilerine olağanüstü bir manzara hediye ediyor. Nehir kıyısında birçok restoran var. Bu mekânlar yaz düğünlerinin de vazgeçilmezleri arasında. Düğün mevsimi başlamışken özellikle hafta sonu gezilerini burada bir çay keyfi ya da akşam yemeği ile noktalamak isteyenlerin aklında bulunsun.
Yağlı Güreş Festivali Temmuz’da
-Yağlı güreş Edirne ile özdeşleşen bir spor gibi… Geleneksel Kırkpınar Müsabakaları her yıl Temmuz ayında yapılıyor. Yarışlar, aynı zamanda şehri festival havasıyla da renklendiriyor.
-Güreşlerin yapıldığı bölgenin diğer adı Sarayiçi olarak geçiyor. İstanbul’dan önce Osmanlı’ya başkentlik yapan Edirne’de padişahların saraylarını yaptırdıkları yer olduğu için Sarayiçi adını almış. Edirne, 1829’da ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların eline geçmiş. Hatta bu dönemde cephanelik Rusların eline geçmesin diye 2. Murad’ın inşaatını başlattığı Edirne Sarayı havaya uçurulmuş.
-Yağlı güreşleri izlemeye gelen seyircilerin oturması için yapılmış sıraların hemen yakınında ise Adalet Kasrı yer alıyor. Kasrın önündeki iki taşa dikkat edin; biri halkın padişaha iletilmesini istediği dilekçelerin, diğeri ise padişahı kızdıranların kellelerinin konması için kullanılırmış.
Edirne Lezzetleri
Edirne’de yenecekler listesinin ilk sırasında tabii ki meşhur yaprak ciğer geliyor. Birlikte servis ettikleri kızartılmış kuru biberin kattığı aroma bir başka. Yanına söyleyebileceğiniz ve gayet yoğun bir kıvama sahip cacık da ciğer menüsüne çok yakışıyor. Dönüşte yanınıza alabileceğiniz en güzel lezzetler ise Kavala kurabiyesi ve badem ezmesi.
Hadrianapolis’ten Edirne’ye
Edirne, Meriç, Arda ve Tunca nehirlerinin ortasında yer alıyor. M.S. 124 yılında Trakya’yı gezen Roma İmparatoru Hadrian, Edirne’ye kendi adını verip, “Hadrianapolis” demiş; zaman içinde bu isim Edirne’ye dönüşmüş. Edirne, Osmanlılar’ın Rumeli fetihleri sırasında da önemli rol üstlenmiş. Yıldırım Bayezid, İstanbul kuşatmasını Edirne’den yönetmiş. 1829’da ve 1877-78’de Rusların, 1913’te Bulgarların, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Yunanlıların yönetiminde kalmış. Lozan Antlaşması sayesinde kazanılarak Türkiye’nin sınırlarına dahil olmuş. Şehirde bu geri dönüşün anısına yapılan bir Lozan Anıtı da bulunuyor.
Mimar Sinan’ın Tevazusu
Selimiye Camii ile ilgili birçok hikaye vardır ama en yaygını yaşlı bir kadının Koca Sinan’ın kulağına caminin minarelerinden birinin eğri olduğunu fısıldamasıyla başlar. Yaşlı kadını büyük bir ciddiyetle dinleyen mimarbaşı, bir işçiden elinde iple minareye çıkmasını ister. İpin bir ucunu aşağıda duran başka bir işçiye tutturur ve yaşlı kadının gösterdiği yöne doğru ipe asılmalarını söyler. Minarenin düz olduğu yönü bulduğunu düşünen kadını mutlu eder. İşçilerde ise biraz şaşkınlık biraz da kızgınlık vardır. Ama Nasreddin Hoca’nın filozofluğundan izler taşıyan Koca Sinan durumu açıklar; tartışmayı seçmesi durumunda kadının yayacağı dedikodular yüzünden caminin asırlar boyunca “eğri minareli” damgasını taşıyacağını bunu önlemesi gerektiğini anlatır.