30 Tem DOMİNİKA
DOMİNİKA
Dünyanın çevrecilik merkezlerinden birindesiniz. Burası el değmemiş doğası, yaban hayvanları, nehirleri ve yağmur ormanları ile ilgileri üzerine topluyor. Karayipler’deki diğer adaların yaptığı hatalardan ders çıkarmış Dominika. Sadece kıyı şeridini korumakla kalmamış tüm adada ağır betonlaşmanın da önünü kesmiş. Bu yüzden çok lüks otel bulma umuduyla gelmeyin. Burada her şey doğala en yakın haliyle sizi bekliyor. Bunun ödülü ise dağlarda hala varlığını koruyan yağmur ormanları.
Değişmeden kalmış
Adanın yerlileri Karibler. Beyaz adamın adayla tanışması ise 1493 yılında Kolomb’un yoluna çıkmasıyla olmuş. Adayı pazar günü gören Kristof Kolomb yeni keşfettiği topraklara da uygun bir ad bulmuş; Latince ve İspanyolca’da pazar günü anlamına gelen Dominica. 17. yüzyılın ortasına kadar yerleşim olmamış. Ada Karayip adaları arasında en fakir ve en az gelişmiş olanı. İşe bir de iyi yönünden bakın, aynı zamanda en ucuzlarından da biri. Tüm bunlar bazı insanlar üzerinde negatif etki yaratsa da kimileri için bir ödül anlamını taşıyor. Çünkü Dominika diğer Karayip adalarının aksine modern binalar ve lüks sayesinde değil elindeki yeşili koruyarak turizm pastasından pay almaya çalışıyor. Adanın büyük çoğunluğu yemyeşil, doğa neredeyse beyaz adamın kendisini ilk gördüğü gün gibi. Burasının bozulmamış olması adalılar arasında da bir şaka konusu; “Kolomb dirilip geri gelse bulduğu adayı tanımakta hiç zorluk çekmez” diyorlar. Dominika, Karayip adaları arasında adı ve doğası aynı kalan ender yerlerden biri. Tüm bu çabalar karşılıksız bırakılmamış. Dünyaca tanınan sürdürülebilir turizm sertifikasyon firması Green Globe örgütü tarafından ilk ödüllendirilen Karayip adası olmuş.
Efes kesen manzaralar
Başkent Roseau ve en büyük şehri ve nüfusu 20 binden az. Tarihi ve yaşamı ile ilgili bilgi almak isterseniz deniz manzaralı Roseau Müzesi’ni gezin. Morne Bruce Dağı’na çıkın ve tüm şehre tepeden bakın, ne kadar yeşil bir adaya geldiğinizi daha iyi anlamanızı sağlayacak. Üstelik şehir adada yapılaşmanın en çok olduğu yer. Manzaranın güneş veda ettikten sonra da çok güzel olduğu aklınızda bulunsun. Roseau Botanik Bahçeleri birçokları için küçük olabilir ama güzelliğine kimse laf edemiyor. Çiçek ve kuşlarla dolu bu cennet köşede pek çok etkinlik de düzenleniyor.
1997’den beri UNESCO Dünya Mirası Koruma listesinde olan Morne Trois Pitons Ulusal Parkı ülkenin en yüksek dağının adını taşıyor. Gördükleriniz karşısında nefesiniz tutulacak. Buradaki Boiling Gölü dünyadaki en büyük 2. sıcak su gölü. Morne Trois Dağı’na tırmandığınız her metrede bitki örtüsünün değiştiğini görmek çok heyecan verici. Alt seviyelerdeki otsu bitkilerin yerini yavaş yavaş orkide çeşitleri alıyor önce. Dağın zirvesi yukarıya çıkanlar için iki de ödül barındırıyor; Karayip manzarası ve rengarenk bir doğasıyla Laudat ve Cochrane köyleri. Park barındırdığı üç şelale, göller, canlı çeşitliliği ile akılları baştan alacak bir güzellik sergiliyor. Middleham ve Trafalgar şelaleleri ile Emerald Pool Gölü dünyanın bu parkın üzerine titreme nedenlerinden sadece birkaçı.
Karayip Korsanları
Kalinago halkına ya da daha bilinen adlarıyla Kariblere adanın kuzeydoğu sahillerinde bir kıyı şeridi verilmiş. Günümüzde Karib Bölgesi ismiyle ülkenin en çok turist çeken yerlerinden biri. Birçok küçük köyün dizildiği bu sahiller adanın gerçek sahiplerinin kültürlerini yaşattığı bir yer haline gelmiş zamanla. İnanılmaz sıcakkanlı, dost canlısı insanlar Karibler. Köyde kalıp misafirleri olabiliyor, üstelik kadim bir kültürle tanışmanın heyecanını ve zevkini tadıyorsunuz (www.kalinagoterritory.com). Bir zamanlar ada yerlilerin yaşam alanıymış Indian River’ın (Yerli Nehri) Karayip Denizi ile buluştuğu yer. Dominika’nın bir başka saklı cenneti. Ünlü “Karayip Korsanları” filminin bazı sahnelerinin burada çekildiğini söylersem beyninizde bir manzara canlanacaktır. Düzenlenen turlara katılmanızı öneririm.
Her ne kadar plajları Karayipler’de alıştığımız beyaz kumsallardan değilse de bu sadece karada vakit geçirmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Yüzmek ve dalmak için birçok seçeneğiniz var. Ancak yine de diğer adalarda görmeye alışık olduğunuz muhteşem plajları ve sahillerde lüks otel zincirlerini beklemeyin. Volkanik bir ada burası bu yüzden de sahiller genellikle kayalık ya da kumsallar gri renkli. Lüks otellerin olmaması ise çoğu insan için bir sorun değil çünkü hemen herkes Dominika ’nın doğasını korumasının büyük ölçüde buna bağlı olduğunun farkında.
Şampanya gibi plaj
Yüzmek için gidebileceğiniz en ideal yerlerden biri Champagne Plajı. Adı nerden mi geliyor? Denizin altındaki volkanik delikler denizin içine buhar üflüyor, siz de kabarcıklı köpüklü adeta şampanya gibi bir suda yüzüyorsunuz. Yüzün, snorkelle ya da tüple dalın ama güneşlenmeyin. İsterseniz deneyin ama taşlık sahilde keyif alma şansınız çok az. Pointe Michel’de Champagne Plajı, çok yakınında harika bir dalış noktası daha var; Scotts Head Marine Reserve. Önerim önce doğanın ve manzaranın keyfini çıkarmanız ondan sonra denizin altına inmeniz. Her ikisi de muhteşem. Scotts Head’in keyfini sürerken tüm alanda uyulması gereken sıkı kurallar olduğu da aklınızda bulunsun. Örneğin jet ski yapamazsınız. Balık avlayamaz ya da izinsiz dalamazsınız. Doğanın bir sonraki kuşaklara aktarılması için gerekli olan kuralları öğrenmek için görevlilere danışın. Kasımdan şubata kadar balinaları izlemeniz de mümkün.
Yüzmek ve güneşlenmek için gidebileceğiniz en iyi plajlardan biri Hampstead. Pointe Baptiste ve Mero Plajı da sizi mutlu edebilecek yerler arasında. Ancak Dominika ’da hangi plaja gideceğinize karar vermeden önce ihtiyaçlarınızı gidermeniz için gerekli tesislerin olup olmadığı hakkında bilgi alın.