20 Mar ÇARŞAMBA VE SULTAN SELİM CAMİİ
Bir Başka İstanbul
İstanbul’un en eski ve tarih bakımından en zengin semtlerinden biri Çarşamba. Devasa Sultan Selim Camii, Aspar Sarnıcı (Çarşamba Çukurbostanı, diğeri ise Fındıkzade Çukurbostanı olarak da anılan Hagios Mokios Sarnıcı), Sultan Sarnıcı ilk akla gelenlerden. Hem binaları, hem de insanların yaşam tarzları ile bir zaman yolculuğuna hoşgeldiniz…
Fatih’in arka kısımları ve Haliç kıyıları arasına sıkışmış bu bölgenin ev sahipliğini yaptığı mimari eser sayısı çok fazla. Fatih’in hemen yanında, ama Fatih’ten daha muhafazakar olan Çarşamba, günümüzde yoğun dinsel ve geleneksel hayatın merkezi konumunda. Adının kaynağı olarak anlatılan iki farklı hikaye var; İstanbul’un fethinden sonra, bölgenin Osmanlılaştırılması kapsamında, Fatih, Karadeniz–Çarşamba’dan getirdiği insanları buraya yerleştirmiş ve semt Çarşamba adını almış. Diğer bir söylence ise, her Çarşamba günü kurulan pazarın semte adını verdiği şeklinde. Bir zamanlar bağları bahçeleri bol olan semt, XIX. yüzyıl sonlarında İstanbul’daki diğer semtler gibi, yapılaşmadan nasibini almaya başlamış ve bugün ziyaretçilerini beton yığınları içinde karşılayan bir bölgeye dönüşmüş. Adının Deuteron olduğu Bizans döneminde çok sayıda manastır ve kilise yapılmış burada. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ağırlıklı olarak hocaların ve ulemanın yaşadığı semtte çok sayıda cami, medrese ve türbe inşa edilmiş. Yangınlara, depremlere ya da insanların kıymet bilmezliğine direnip günümüze ulaşabilmeyi başarmış olanlar, kendi alanlarının tartışmasız şaheserleri arasında. Çarşamba, kadınların kara çarşafla, erkeklerin de kalın çember sakalları ve cübbeleriyle dolaştığı bir semt. Burada yaşayanların çoğu, Nakşibendi tarikatının bir kolu olan İsmail Ağa cemaati mensupları; cemaatin merkezi de İsmail Ağa Camii. Bu kitabı yazarken şehirde gitmediğimiz yer kalmadı, her sokağa daldık, çıktık. Bir tek bu bölgede dolaşırken çekindik.
Sultan Selim Camii
İstanbul’un en güzel camilerinden biri olmasına rağmen az tanınır bu sade yapı. Yedi tepeli şehrin beşinci tepesinin üzerine sadeliğin verdiği bir asaletle kurulan cami, yedi Selatin (Sultan) camiinden biri. Kanuni Sultan Süleyman tarafından babası Yavuz Sultan Selim için yaptırılmış. Yavuz Sultan Selim’in ölümünden önce bu binayla ilgili çalışmalara başladığı da tahminler arasında. İznik çinileriyle dekore edilmiş bu zarif caminin adı, Mimar Sinan’a ait eserlerin listelendiği “Tezkere” de (Tezkiret ül Bünyan) geçmese de kimileri tarafından Sinan’ın yapıtı olarak kabul görmüş. Evliya Çelebi camiden Sinan’ın eseri olarak söz etmiş. Camide padişahlığı zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını iki katına çıkaran Yavuz Sultan Selim’in (1512-20) Sinan tarafından yapılan türbesi görülebilir.
İsviçreli mimar Le Corbusier (1887-1965), ya da Türklerin “Mösyö Karpuziye” diye çağırdıkları bu Türk dostu mimar, bu camiden çok etkilenmiş ve yapıyı “yumuşak çizgilerin, zarif bir melodisi” olarak tasvir etmiş. Mimaride sadelikten yanaysanız, Le Corbusier ile aynı fikirde olacaksınız.
Osmanlı sultanları arasında halifelik unvanını ilk olarak 1517’de Mısır’da Memlukları yendikten sonra Yavuz Sultan Selim almış. Bu unvan son halife Abdülmecid Efendi’ye kadar kuşaklar boyu aktarılmış. Sultan I. Abdülmecid’in Garabet Balyan tarafından tasarlanan türbesi de burada bulunuyor. Caminin terasından görünen Haliç manzarasının güzelliğini anlatmakta kelimeler kifayetsiz kalıyor. Yapı 2009’da tamamiyle restore edildi.
Aspar Sarnıcı (Çarşamba Çukurbostanı)
İstanbul’un yeraltındaki sarnıçları, özellikle de Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı dikkatleri üzerine öylesine topluyor ki, açık hava sarnıçları ne yazık ki aynı ilgiyi görmüyor. Kimileri, bu sarnıçların üstünün açık bırakılma nedeni olarak, o zamanlar açık havanın suyu temizlediğine inanılmasını gösterirken, kimileri de bu sarnıçların sadece tarlaları sulamak için gerekli suyun toplanması amacıyla kullanıldığını öne sürüyor. Belgrad Ormanları’nda bir dizi bentlerin yapılmasından sonra bu sarnıçlar kullanılmamışlar.
Aspar Sarnıcı, Sultan Selim Camii’nin tam yanında göreceğiniz büyük çukur. V. yüzyılda yapıldığı sanılan sarnıç adını Bizans imparatoru Leo’nun 471’de öldürttüğü General Aspar’dan almış. Osmanlı’dan beri halk arasında açıkhava sarnıçlarına “Çukurbostan” adı verilmiş. Çarşamba’daki Aspar Sarnıcı da halk arasında “Çukurbostan” olarak anılıyor. Günümüzde bir otopark ve spor tesisine yer açmak için temizlenmiş durumda. Amerikalı polisiye yazarı Jenny White “Çukur Bahçe” (The Abyssinian Proof ) adlı kitabında fon olarak kullanmış Çukurbostan’ı.
Sultan Sarnıcı
Aspar Sarnıcı’ndan karşıya geçtiğiniz zaman, daha alışılagelmiş usulde, kapalı olarak yapılan Sultan Sarnıcı’na ulaşırsınız. Restorasyondan geçirilmiş olan sarnıç, günümüzde restoran olarak servis veriyor. Muhtemelen, İmparator I. Theodosius (379-95) döneminde yapılan sarnıç, zaman içinde marangozların ve pamuk işleyenlerin kullandığı bir yer olmuş. Daha sonraları da tamamen gözden düşmüş ve hiç kullanılmamış. Son zamanlarında çöplük haline gelen sarnıçta başlayan restorasyon çalışmaları yedi yıl sürdü. 2008 yılında yeniden açılan Sultan Sarnıcı günümüzde çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapmak için kullanılıyor.
İsmail Ağa Camii
1724 yılında Şeyh-ül İslam İsmail Efendi tarafından yaptırılmış. Hacim olarak küçük ama ideolojik olarak önemli caminin dikkat çekici bir de özelliği var; ön tarafı, Kabe’yi göremeyenler için bire bir Kabe ölçülerinde yapılmış. Külliyesine ait sibyan mektebi ve günümüzde Kuran Kursu olarak kullanılan medresesi bugüne ulaşmış. Adını, Çarşamba’da doğan ve devrin adeta İslami İşler Bakanlığı’na kadar yükselen İsmail Efendi’den (1645-1725) alan cami, 1998 ve 2006 yıllarında gizemli adam vurma olaylarına sahne oldu.
Theotokos Pammakaristos Manastırı / Fethiye Camii
“Tanrı’nın Sevinçli Annesi Kilisesi”, XII. yüzyıl Bizans tuğla ve taş mimarisinin güzel örneklerinden biri. İmparator John Komnenus ve eşi Anna Doukaina tarafından yaptırılmış. Güney tarafındaki şapel, Michael Glabas Ducas Tarchaniotes isimli bir asilin katkılarıyla XIII. yüzyılda eklenmiş ve şu anda küçük bir mozaik müzesi olarak hizmet veriyor. Kubbesi, Hz. İsa ve 12 Havarisi’nin resimleriyle süslü, mihrabında ise Hz. İsa, Meryem Ana ve Vaftizci Yahya, Son Yargı’daki Deesis olarak resmedilmiş. Duvarlarda daha ziyade Doğu kilisesinin azizlerine ait mozaikler var, bir de Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’ndeki Vaftiz Sahnesi. İmparator Alexius Komnenus (1081-1118) ve tarihçi kızı Anna bu şapelde gömülü.
Kilise 1456’dan 1458’e kadar patrikhane olarak kullanılmış. 1573’de Sultan III. Murad tarafından camiye çevrilmiş. Gürcistan ile Azerbaycan zaferlerini hatırlatması için Fethiye Camii olarak isimlendirilmiş. Bugün bir kısmı cami, şapel bölümü de müze (Çarşambaları kapalı) olarak kullanılıyor. Çok güzel ve özel bir yer, keşke daha fazla insan farkına varıp ziyaret etse.
ALIŞVERİŞ
Her Çarşamba, Fatih Camii’nin arka tarafından kurulan büyük pazar semtin adının neden Çarşamba olduğunu da açıklıyor. Bölgenin sakinleri arasında taze, meyve, sebze ve ev eşyası almak için gelinebilecek ilginç yerlerden biri burası.
NASIL GİDİLİR?
Sultan Selim Camii’ne gelmek için Eminönü’nden 90 no’lu Eminönü-Draman otobüsüne binin.
Yavuz mu Gaddar mı?
Yavuz Sultan Selim batı dillerinde “gaddar” (The Grim), Türkçe’de de “korkusuz” olarak geçer. Yavuz Sultan Selim İngiltere Kralı VIII. Henry gibi kendisini kızdıranları son derece acımasızca cezalandırmış. Sekiz yıllık sultanlığı boyunca sekiz sadrazamı idam ettirmiş. Hatta padişahlığa giden yolda, babası II. Bayezid’i bile suikasta kurban ettirdiği söylenir. Kesin olarak bilinen şu ki; erkek kardeşleri ve yeğenlerini herhangi bir taç kavgasına mahal vermemek için öldürtmüş.
Bir Kütüphane ve Kilise
Sultan Selim Camii’nden Edirnekapı’ya doğru giderken, Fethiye Caddesi’nden saparsanız küçük ama sevimli Murat Molla Kütüphanesi’ne varırsınız. 1775’de bir kadı için Bizans tarzında inşa edilmiş. Aslında bina bir derviş tekkesiyle bitişikmiş. Tekke yıkılmış, biz gittiğimizde restorasyonu yapılıyordu. Gene bu yakınlarda bulunan küçük Bizans kilisesi Trullolu Aziz Yahya, Hirami Ahmed Paşa Camii olmuş. XII. yüzyıldan kalma binayı Paşa camiye çevirmiş. Patrik Gennadius, Theotokos Pammakaristos Manastırı’nı patrikhane yapınca 1456’dan 1586’ya kadar manastırdan gelen rahibelere bu bina ev sahipliği yapmış.