21 Oca ANADOLU HİSARI
Küçük Kale
Yıldırım Bayezid’ın kalesini inşa etmek için Boğaz’ın en dar noktasını seçtiği Hisar’ın çevresi, aralarında Amcazade Hüseyin Paşa’nın da olduğu görkemli yalılarla süslü. Anadolu Hisarı İstanbul’un en güzide yerleşim mekanlarından biri olma özelliğini hep korumuş.
İstanbul’un Fethi Osmanlı’nın kuruluşundan beri tüm padişahların gördüğü ortak bir rüya olmuş. Bu arzunun arkasında Hz. Muhammed’in İstanbul’u fetheden komutana verdiği paye mi yatar, yoksa şehrin olağanüstü konumu mu bilinmez ama 1453’e kadar tam iki kez daha kuşatılmış İstanbul. Yıldırım Bayezid Macarların topraklarına girmesiyle 1391 yılındaki ilk kuşatmayı ertelemek zorunda kalmış. 1395 yılında bir kez daha kuşatmış Yıldırım İstanbul’u. Bu kuşatmanın bir parçası olarak, Göksu Deresi’nin Boğaz’a döküldüğü yerde bir kale yaptırmış padişah. Gerek Anadolu Beylikleri’nin Osmanlı’yla mücadelesi gerek diğer devletlerle yapılan savaşlar yüzünden kuşatma kaldırılmış.
Kale
Yıldırım’ın torunu Fatih Sultan Mehmed tam karşıdaki Rumeli Hisarı’nı yaptırırken dış surları eklemiş Anadolu Hisarı’na. Birbirlerine destek veren iki hisar aynı zamanda rakip olunca, Anadolu Hisarı’na daha etkileyici olan Rumeli Hisarı’ndan ayırt etmek için zaman zaman “Güzelce Hisar” da denmiş. Toplam 7.000 metrekarelik bir alana sahip hisar, üç gözetleme kulesi ve çevreleyen duvarlardan oluşuyor; iç kale surlarının kalınlığı ise 3 metre. Antik Jüpiter Tapınağı’nın olduğu yere yapılan Anadolu Hisarı ’nın bazı bölümleri yıkılmış ve tam ortasından da yol geçirilmiş.
Kalenin önünde, Erdal İnönü’nün yalısının (nam-ı diğer Komodor Remzi Bey Yalısı) yanında açık havada ibadet etme imkanı veren bir namazgah bulunuyor. XVIII. yüzyılda yapıldığı sanılan, taş mihrap ve mimberi hala duran bu namazgahın benzeri Kadırga ve Maçka’da da var.
Göksu Deresi
Bakmayın boynu bükük olduğuna, beton istilasına terk edildiğine. Kalenin yanından salına salına aktığı eski, güzel günlerde insanların mesire yeriymiş Göksu. Zamanın bir diğer mesire yeri olan Küçüksu Deresi ile beraber “Asya’nın Tatlı Suları” denirmiş onlara. Çevresinde yemyeşil parklar ve yürüyüş yaparken kayıkla gezenlerin seyredildiği köprüler varmış. Özellikle çarşamba, cuma ve pazar günleri “Göksu Galaları” da denilen eğlencelere katılmak için gelen insanlarla dolarmış. Dillere destan zarafeti ve şıklığını ne yazık ki sadece tablolarda görebildiğimiz bölge 1960’larda el değmemiş görüntüsünü hala koruyormuş. Hatta 1972 yılında John Freely ve Hillary Sumner-Boyd şöyle yazmışlar: “Eğer yürüyerek vadiden yukarı doğru devam ederseniz, dere kıyılarının ve çimenlerin yılın ilk kar taneleri ve sıklamenle kaplı olduğunu görürsünüz”. Bugünlerde eski önemini yitiren Göksu Deresi, güzelliklerden ne kadar kolay vazgeçebildiğimizin de bir kanıtı.
Komodor Remzi Bey Yalısı
1917 yılında inşa edilen bina, 1972 yılında İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü tarafından satın alınmış. Gri renkli yalı Anadolu Hisarı’nın hemen önünde yer alıyor.
Bahriyeli Sedat Bey Yalısı
XIX. yüzyıl sonlarında inşa edilen bina mimari olarak Neo-barok uslupta yapılmış. “Manolyalı Yalı” olarak da adlandırılan yalıyı, iki ayrı mülkiyet olarak kullanıyorlar.
Zarif Mustafa Paşa Yalısı – Tarihe Açılan Pencere
Anadolu Hisarı ’ndaki Zarif Mustafa Paşa Yalısı Boğaziçi’ndeki en güzel ve en değerli yalılardan biri. Hemen yanında yer alan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’ndan sonra Boğaz’ın Asya yakasındaki en eski ikinci yalı. Eski binaların tarihleri, o mekanlardaki yaşanmışlıklar, hikayeler insanı hep heyecanlandırır. Aşağıdaki satırlarda zaman tünelinde yapılan üç yüz senelik bir yolculuğun öyküsü var.
Karadeniz’den Marmara’ya durmadan akan sulara şahitlik yapan Zarif Mustafa Paşa Yalısı, II. Mahmud’un kahvecisi Kani Bey tarafından 1800’lerde satın alınmış. İlk yapıldığında Harem, Selamlık ve Kayıkhane bölümlerinden oluşan ve bugünkünden üç kat daha büyük olan yalı, 1848 yılında Zarif Mustafa Paşa’nın mülkiyetine geçmiş. 1992’ye kadar aynı ailenin fertleri tarafından kullanılmış. Yalı eski bir Bizans manastırının kalıntıları üzerinde yer aldığından Ayazma (Kutsal Su Kaynağı) halen binanın bahçesinde bulunuyor. Paşa’nın damadı Sadık Bey, kayınpederinin sürekli verdiği ziyafetlerden sıkılınca Selamlık ve Kayıkhane olan bölümü satın alıp araya da kocaman bir duvar ördürmüş. Aile Şeyh Talat Efendi’nin akrabasıymış. Sadık Bey’in oğlu Osmanlı mebusu Mehmet Esat Bey yalıda bulunan Hz. Muhammed’in sakalına (Sakal-ı Şerif) ait bir teli Anadoluhisarı’ndaki Fatih Camii’ne hediye etmiş. Bundan sonra halk yalıyı “Esat Bey Yalısı” olarak adlandırmış. Binanın cihannüması Sakal-ı Şerif’i muhafaza etmek için kullanılmış.
1926’da yalı sakinlerinden Sadiye Hanım’ın düğünü nedeniyle bakımı yapılan bina sarıya boyanınca adı “Sarı Yalı” ya çıkmış. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’u İngilizler işgal edince Esat Bey’in oğulları yalıyı Anadolu’ya silah ve mühimmat göndermek için kullanmışlar. Yalının Harem kısmı da İngilizler askerleri için kullanılır kaygısıyla sahipleri tarafından yıktırılmış.
Montrö Anlaşması neticesinde uluslararası bir su yolu haline gelen Boğaz, teknolojiye paralel olarak gemilerin boyutları büyüyünce kazaların da merkezi haline geldi. Yalı kurban konumunda kazalardan payına düşeni aldı. Bir kaza sonrası T.C. Karayolları Müdürlüğü’nün kurucusu olan aile üyelerinden Daniş Koper yalıyı 1974 yılında restore ettirmiş ama 1990’da sabah vakti ziyarete gelen bir Şehir Hatları gemisi yalıya son darbeyi vurmuş. Yıllarca süren tazminat davalarından bir sonuç alamayan aile yalıyı 1992 yılında yedi milyon dolar karşılığında Suudi Arabistan Enerji Bakanı’na satmış. Bakan ezan sesi olan bir ülkede yaşamak isteyen annesi için evi satın almış. Arap aile yalıyı restore ettirmiş ama felç geçiren valideye yalıda oturmak kısmet olmamış. Yalı 2000 yılından beri burada oturmakta olan başka bir ailenin mülkiyetinde. Aile Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunmak için elinden geleni yapıyor. Evin zarif hanımefendisi Colin Powell, Oprah Winfrey ve Rus Grand Düşesi Maria Vladimirovna Romanova gibi önemli misafirleri yalıda ağırlıyor.
Yalıda bulunan tarihi Türk hamamı güzel bir mermer işçiliğine sahip ve orijinal haliyle muhafaza edilmiş. Mehtap seyri için yapılan Mehtabiye, Limonluk, Kahve Odası, eskiden Maltalık adı verilen duvarları resimlerle bezenmiş yemiş odası binada ilgi çeken bölümlerden. Yalının bahçesinden ise Boğaz’ın eski, atlı araba yolu geçiyor. Zaten bugün yalının arkasında bulunan Boğaz yolunun arsası Esat Bey tarafından belediyeye hibe edilmiş. Binadaki en önemli kısımlardan biri de kadınların deniz hamamı olarak kullandıkları yer. Bunu evin içindeki kapalı bir havuz olarak düşünün. Mahremiyet dolayısıyla geçmişte denize giremeyen kadınlar evin içindeki bu havuzda yüzerlermiş. Şu anda Kahve Odası olarak kullanılan bu yerin camla kaplı zemininin altında balıklar yüzüyor! Günümüzde akvaryum olan bu havuzun filtre edilmiş suyu Boğaz’dan geliyor.
Zarif Mustafa Paşa Yalısı Boğaz’ı süsleyen ve talandan kurtarılmış şanslı yapılardan biri ve daha uzun yıllar tüm zarafetiyle Boğaz’a ve fotoğraf karelerine yansımaya devam edecek.
Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı
Yalı Boğaziçi’nin en kıdemlisi, adeta bir duayen. 1698 yılında Sadrazam Hüseyin Paşa için yapılmış olan yalının önemi sadece mimarisinden değil, burada gerçekleşen olaylardan da kaynaklanıyor. Paşa, Divan yolu ve Çemberlitaş’taki birçok binayı bugüne miras bırakmış olan ünlü ve güçlü Köprülü ailesinin bir ferdi. Bir Mevlevi olan Hüseyin Paşa Osmanlı’da görev yapan Köprülü ailesine mensup beş sadrazamın dördüncüsü. Paşa, Sultan II. Mahmud’un temsilcisi olarak, 1698 yılında Karlofça’da Avrupalılarla masaya oturmuş. Görüşmeler sonucu 1683’ten beri devam eden Avusturya– Osmanlı Savaşı’na son verilmiş. 1699 yılında bu binada imzalanan Karlofça Anlaşması’nın koşulları ağır olmuş. Avrupa’daki topraklarının bir kısmını Polonya, Rusya, Avusturya ve Venediklilere devreden Osmanlılar için anlaşma çöküş döneminin de başlangıcı olmuş.
Günümüze sadece selamlık bölümünün divanhanesi ulaşan ve Osmanlı mimarisinin eşsiz eserlerinden biri olarak kabul edilen yalının cumbalı orta kısmının dışındaki iki kanadı gerek yangınlardan gerekse bakımsızlıktan yıkılmış. Mermer fıskiyesi, çiçek ve geometrik şekillerle süslenmiş tavanları ihmalkarlığın sonucunda harap olmuş. “Osmanlı kırmızısı” denilen aşı boyası rengindeki yalının XIX. yüzyıldaki çizimleri iç dekorasyonunun benzersiz ihtişamını gösteriyor. Tüm bu güzelliklerin gelecek kuşaklara aktarılması için mücadele edenlerin arasında İstanbul üzerine kitaplar yazan Pierre Loti’yi de saymak mümkün. Pierre Loti 1910’larda “Amcazade’yi kurtarın” diye feryat etmiş ama duymamışız. Varislere ait bahçede bulunan gecekondu benzeri evlerin yıkılmasının ardından 2009 yılında yalıda restorasyon başladı. Boğaz’ın en uzun rıhtımlı yalısında Ağaoğlu Gurubu butik otel yapıyor.
Nuri Paşa Yalısı
Abdülhamit’in subaylarından biri olan Nuri Paşa tarafından 1895’lerde yaptırıldığı tahmin edilen binada uzun yıllar Rahmi Koç yaşadı. Rahmi Koç Kandilli’deki Kont Ostrorog Yalısı’na taşınınca bu yalıda oğlu Ali Koç oturmaya başladı. Binanın dekorasyonu sade bir şıklık sergiliyor. Dedikodulara göre Nuri Bey’in ressam olan oğlu Hami yandaki yalının sahibi olan Marki Necip’in kızıyla kaçmış.
Marki Necip Bey Yalısı
Adından da anlaşılacağı gibi Necip Bey bir Fransız asilzadesi. Melike Aliye Hanım’la evlenebilmek için Müslüman olmuş. Yalının arkasında bulunan kuleli bina Necip Bey’in kışlık köşküymüş. Şu anda Demirören Ailesi’ne ait olan yalı 1983’te bir yangına kurban gittikten sonra restore edildi. Bahçesine bir sürü bina eklendi. Yalının ilk inşa tarihinin 1800’ler sonu olduğu tahmin ediliyor.
Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı
Osmanlı İmparatorluğu’nda, II. Mahmud zamanında açılan ilk tıp okulundan mezun olan Salih Efendi üç sultanın doktorluğunu yapmış, Sultan I. Abdülmecid 1861 yılında tüberkülozdan öldüğünde saray başhekimi imiş. Salih Efendi 1876 yılında, cinayet olasılığına rağmen, Sultan Abdülaziz’in intihar ettiğine dair verilen karara itiraz etmemiş. Aynı yıl II. Abdülhamid, V. Murad’ı tahttan indirip yerine geçince, Murad’a konulan “duygusal dengesizlik” teşhisini onaylamış. Yeni padişahın onu sürgüne gönderme çabalarına rağmen Salih Efendi, 1840’larda satın aldığı ve bahçesinde her çeşit bitki, meyve ve çiçek yetiştirdiği yalısına (www.hekimbasiyalisi.com) çekilebilmiş. Bir botanik bilgini olan Salih Efendi’nin bahçesinde diktiği ve kendi aşıladığı bir gül “Hekimbaşı Gülü” adıyla anılıyor. Hekimbaşı 63 yaşında iken ders verdiği 16 yaşında bir Çerkez güzeli olan Payidar’la evlenmiş. 20. yüzyılın ortalarında İngiliz gezi yazarı Freya Stark’ın da misafir olduğu yalı, 1905 yılında 89 yaşında ölen Salih Efendi’nin Payidar’dan olan mirasçılarına ait. Yalının şimdiki sahipleri olan iki kızkardeş, Zerhan Tosuner ve Süveyda Birışık burayı yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Boğaz’da mülkiyeti yapıldığı tarihten beri aynı aileye ait olan çok nadir yalılardan biri. Yalı özel davetler için kiralanabiliyor. Sahiplerinin de onayı ile yalıyı 2005 yılında “Dünyada Yapılacak 50 Muhteşem Şey” çerçevesinde Conde Nast Traveler dergisinde yayınlatmıştık. Binada az sayıda olsa da Hekimbaşı’ndan kalan eşyalar var. “Bin Bir Gece” gibi gibi dizilere de ev sahipliği yapan yalının orijinal Türk hamamı ilgimizi çekmişti.
NASIL GİDİLİR?
Çengelköy, İstinye ve aradaki diğer semtleri Anadolu Hisarı ’na bağlayan az sayıda vapur seferi var (www.ido.com.tr). Vapurun haricinde, Üsküdar iskelesinin önünden kalkan 15 no’lu otobüsleri kullanabilirsiniz.
TEMA - Vehbi Koç Doğal Kültür Merkezi
Anadolu Hisarı’nın yukarısında, Kavacık Otağtepe’de yer alan bu küçük parka gelen ziyaretçiler, çok sayıda bitki ve ağaca ev sahipliği yapan bu mekanda Boğaz’ı 180 derecelik bir açıdan seyretme imkanını buluyor.