18 Kas YALVAÇ
Psidia Antioch 8. yüzyılda Arap istilacılarının elinden zor kurtulmuş. 1176 yılında Kılıçarslan yönetimindeki Selçuklu Türkleri, 1. Manuel Komnenos komutası altındaki Bizans ordusuyla buraya yakın bir yerlerde çarpışmış. Karşılaşmadan zaferle ayrılan taraf Selçuklular olmuş ve kısa bir süre sonra da daha aşağı bölgelerde yeni bir yerleşim yeri kurmuşlar, bu sayede de bugünkü Yalvaç doğmuş.
Yol Gösterici Demek
Bölgeye yerleşen Oğuz Türklerinin bir boyunun adı olan Yalvaç ilçeye de adını vermiş. Yalvaç aynı zamanda kelime olarak “elçi, yol gösterici” anlamını da taşıdığı için, Aziz Pavlus’u hatırlatarak seçilmiş gibi geliyor.
Devlethan Camii
Yalvaç’ın merkezi, Selçuklu İmparatorluğu’nun parçalanmasından oluşan yöresel küçük beyliklerin bölgeyi yönettiği zaman olan “Beylikler döneminden” kalma muhteşem Devlethan Camii’ne ev sahipliği yapıyor. Devlethan, 2. Kılıçarslan’ın kardeşiymiş ve 14. yüzyılda harika bir cami yaptırmış. Bu camiinin dış duvarları ve pencere çerçeveleri Antioch antik kentinden alınan devşirme mermer parçaları ile süslenmiş.
Hamidiye Camii
Devlethan Camii’nin hemen yanında göreceğiniz klasik tarzın zarif örneklerinden olan Hamidiye ya da Yeni Cami ise 2. Abdülhamid’in hükümdarlığı döneminde inşa edilmiş. Antioch’dan alınan malzemeler bu binanın zemin katında kullanılmış.
Anadolu binlerce yıllık bir tarihe sahip olunca, 1900’lü yılların başında yapılmış bir caminin “yeni” adıyla anılması çok normal. Anlatılanlara göre, yapım aşamasında halkın da büyük katlıları olmuş. Ören yerinden getirilen devşirme malzemeler arasında ziyaretçilerin dikkatini en çok merdivenin altındaki lahit ve minarenin tabanına konulmuş olan taşlar çekiyor.
İçeri girdiğinizde dört sütunun taşıdığı ana mekan bir ferahlık veriyor içinize. Kalem işleri ve renkli bezemeleri son derece zarif olan camiinin duvarlarında Arapça yazılan “Allah”, “Muhammed”, “Ali”, “Ebu Bekir” ve “Osman” hatları birer süsleme detayı olarak da kullanılmış. Oyma işçiliğinin de övgü aldığı camide bir güneş saati var.
Anlatan Meydanı
Hamidiye’den yolun karşısına geçince yerel yönetimin yaptırdığı ve işlevi isminde saklı “Yalvaç Anlatan Meydanı” (kasabaya gelen turistlere Yalvaç’ın gezilmesi gereken yerlerini anlatıyor) var. Burada rengarenk at arabalarını, eyer ustalarını, kullanışlı keçe kilimler yapan sanatçıları ve esnafı göreceksiniz. Buradaki kilimler, diğer şehirlerde bulacaklarınızdan çok farklı.
Yalvaç’ın Kalbi Çınaraltı
Yalvaç gibi yeşiliyle dikkat çeken bir ilçede, şahane Çınaraltı’nı mutlaka görmeniz gerek. Çınaraltı, Devlethan Camii’nin karşısında bulunuyor. İstanbul’daki Çengelköy ve Emirgan Çınaraltı’ları bu muhteşem meydanın yanında sıradan kalıyor. Burası tamamen, bir çınar ağacının dallarının hakimiyeti altında, öyle ki kendinizi ağaç dallarından bir çatının altındaymış gibi hissediyorsunuz. Üstelik söylediklerine göre ağaç 800 yaşında. Burada çay ocakları meydanın her köşesine yayılmış, kendilerini eskiden olduğu gibi “kıraathane” olarak isimlendiriyorlar.
Yalvaç Pazarı
Eğer ziyaret günlerinize uyuyorsa, Yalvaç’ta “yapmadan dönme” listenize mutlaka kasabanın pazarını eklemelisiniz. Büyüklük, çeşitlilik ve renklilik bakımından başınızı döndürecek özellikler taşıyor. Çevre il ve ilçelerden gelen üreticilerin getirdiği ürünler ile rengarenk sebze meyve dağcıkları ile kaplanıyor. Pazarın kurulduktan sonra hep beraber okunan ve pazara bereket getirmesi dilenen “Pazar duası” ile başlatılması ise bir gelenek haline gelmiş. Pazardan kaymak almayı ihmal etmeyin. Yalvaç’dan sevdiklerinize hediye almak isterseniz kilim ve deri ürünlerine göz atın. Kilimlerde kök boya kullanılıyor, derilerdeki işlemeler ise tamamen el ürünü.
Bonus: Limenia Adası
Eğer antik çağa ait eserleri seviyorsanız, buraya kadar gelmişken bir 25 kilometre daha gidip Limenia Adası’nı görmenizi öneririm. Hoyran Gölü üzerindeki adada ilk olarak sur kalıntıları dikkat çekiyor. Surların içinde ise Artemis için yapılmış bir tapınak ve bir Meryem Ana Manastırı bulunuyor. Adanın kayalık kısımlarına yapılmış kaya mezarları da dikkatinizden kaçmayacak kadar güzel. Aynı tip mezarlardan gölün yanındaki kayalıklarda da var. Özelliklerine bakarak bu üç mezarın zamanın soylularına ait olduğu iddia ediliyor, ancak aralarından birinin daha dikkat çekici bir işçiliğe sahip olduğu göz önüne alınırsa bu mezarda yatan kişinin “daha soylu” olduğunu söylemek de mümkün!
YALVAÇ BEY
Yalvaç Bey’in adının verildiği kemeraltı çarşısında, Çınaraltı’ndan da fazla çay evi var. Yalvaç Bey bu bölgede 16. yüzyılda yaşamış bir hayırsever. Resimleri Topkapı Sarayı’nda bulunan bir minyatür kitabında ortaya çıkmış. Çay tiryakileri, nesiller boyu burada huzur ve sükuneti bulmuşlar. Daha birçok nesil de hiç şüphe yok ki bulmaya devam edecek.
AYA İNİ MAĞARASI
Doğa sporları ve mağaralara ilgi duyanlar için büyük bir potansiyel taşıyor Yalvaç. Ayı İni Mağarası turizme açık, üstelik ziyaretçisi de bir hayli fazla. Mağara, Sultan Dağı’nın eteklerinde bulunuyor. İçindeki su bentleri ve sarnıçlar, bir zamanlar Romalılar ya da Bizanslılar tarafından sığınak olarak kullanıldığı düşüncesini pekiştiriyor. Sarnıçlar bugün bile duvardan sızan yağmur sularının biriktirilmesine yardımcı oluyor. Doğal güzelliği, tarihi kalıntıları, sarkıt ve dikitleri ile ilgi çeken mağara günümüzde geniş bir yarasa ailesine de ev sahipliği yapıyor.
DAHASI VAR
Eğer bölge hakkında dahasını merak ederseniz “Pisidia Antiokheia Antik Kenti” “Pisidia – Augustus Tapınağı” “Isparta” ve “Isparta’nın Çiçekleri” yazılarıma da göz atmayı unutmayın.