03 Eyl VEFA
UNUTULAN İSTANBUL: VEFA – ZEYREK HATTINDA TARİHE YOLCULUK
“Vefa İstanbul’da bir semt adıymış” derler vefasızlara sitem için… Aynı sitemi bugün Vefa da bize yapıyor gibi… Biraz unutulmuş, eski günlerdeki ilgiyi arar olmuş bir semt burası. Tarihi yarımada ya da suriçi olarak adlandırılan ve İstanbul’un şehir olarak kurulup geliştiği bölgede yer alıyor Vefa. Ama ne var ki geçmişin gözdesi olan suriçi, modern insanın değişen yaşam alışkanlıkları ve beğenileri nedeniyle eskiden gördüğü ilgiye artık mazhar olamıyor. Vefa da bundan nasibini alanlar arasında… Vaktiyle İstanbul’un aristokrat ailelerinin, bürokratlarının oturduğu seçkin bir semt iken şimdi ne şehrin yerlileri ne de turistler için popüler noktalar arasında yer almıyor. Oysa içinde öyle çok değer saklar ki Vefa; tarihi mirasıyla olduğu kadar eğitimde, sanatta, sporda, damak tadında simgeleşmiş değerlere sahiptir. Ayasofya’dan sonra şehrin en eski Bizans dini yapısını barındırması gibi…
Pantokrator Manastırı
Ayasofya’dan sonra günümüze ulaşan en büyük Bizans dini eseri olan Pantokrator Manastırı, şehrimizin hazineleri arasında. Temeli, 1118-1124 yılları arasında yaptırılan iki kilise, bir şapel, iki hastane ve yaşlı bakımevinden oluşan komplekse dayanıyor. Manastır, Pantokrator olarak tanımlanan Hz. İsa’ya adandığı için bu almış. İstanbul’un fethinden sonra şapel camiye, manastır kompleksi ise ilahiyat okuluna dönüştürülmüş. Bugün Zeyrek Kilise Camii olarak anılıyor; adını okulun ilk hocalarından olan Molla Zeyrek Mehmet Efendi’den almış. Fatih Sultan Mehmet’in zaman zaman buradaki derslere katıldığı ve tartışmaları takip ettiği anlatılır.
Ağa Han Ödüllü SSK Binası
Zeyrek’teki SSK binası ya da SSK tesisleri olarak anılan yapı, neredeyse herkes için dikkat edilmeden önünden geçip gidilen bir yer. 1962-64 yılları arasında yapılan bu bina, mimarı Sedat Hakkı Eldem’e mesleğin en prestijli ödüllerinden olan Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü getirmiş. Sedat Hakkı Eldem, mimarlıkta geleneksel motiflerin yeniden kullanılmasına öncülük eden isimlerden biri. Bölgeselcilik (regionalism) düşüncesinin dünyada yaygınlaştığı 1960’larda, ideolojik olmayan, bulunduğu yerin dokusuna göre gelişen bir yerellik anlayışı yükselişe geçmiş. Eldem’in etkisinde kaldığı bu akım ile tasarladığı SSK binası, çevredeki yapılarla gösterdiği uyum nedeniyle Ağa Han Ödülüne değer görülmüş.
SSK binasının hemen altındaki eski duvarlar ise önemli bir tarih barındırıyor. İstanbul’da yeraltına değil de yerüstüne yapılan tek sarnıç olan Zeyrek Sarnıcı, bu duvarların ardında yer alıyor.
Bozdoğan (Valens) Kemeri
Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’a su taşıyan kemerlerin çoğu, Roma ve Bizans döneminden günümüze kalmış. Onlardan biri olan Valens Kemeri, yüzyıllar öncesinden bir mühendislik harikasının bugüne ulaşan parçası. Roma İmparatoru Valens tarafından günümüzden 1640 yıl önce yaptırılmış; adını da imparatordan almış. 365 yılında İmparator Valens’e karşı bir ayaklanma çıkmış. O ayaklanmada bugün Kadıköy olarak bildiğimiz Kalkedon surları yıkılmış. Oradan alınan taşlarla inşa edilen Valens Kemeri, çift katlı bir yapı. Yüksekliği 18,5 metre. İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’na geçişinden sonra Fatih tarafından bu kemer onartılmış ve şehrin su sıkıntısını çözmek için kullanılmaya devam edilmiş.
Gazanfer Ağa Külliyesi ve Küçük Siirt
Bozdoğan Kemerinin hemen ardında 16. yüzyıl sonlarında, Harem’in son beyaz haremağası olan Gazanfer Ağa tarafından inşa ettirilen ve adını da ondan kalan külliye yer alıyor. 16. yüzyıl sonlarında başlayan medrese ağırlıklı külliye modelinin erken örneklerinden biri. 1782 yılında çıkan yangınla tahrip olmuş ama farklı zamanlarda geçirdiği onarımlarla bugüne ulaşabilmiş.
Medresenin yanında ise halk arasında “Küçük Siirt” olarak bilinen sokak var. Burada, Siirt’in meşhur Büryan Kebabının en lezzetlisini yiyebilirsiniz. Ayrıca doğu illerinden getirilen yöresel peynirleri ve tandır ekmeğini bulmanız, taze etlerin satıldığı kasaplardan alışveriş yapmanız da mümkün.
Modernist Mimarinin En Güzel Örneklerinden: İMÇ
1950’li yıllarda İstanbul’daki manifatura piyasası, sultanhamam ve civarında yer alıyormuş ama şehrin büyümesiyle beraber değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış. Yeni kurulacak çarşı için önce Haydarpaşa düşünülmüş. Dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın önerisi ve sağladığı kolaylıklar ile Bozdoğan Su Kemeri ile Unkapanı arasında kalan Atatürk Bulvarında karar kılınmış. Açılan proje yarışmasını, Doğan Tekeli ile Sami Sisa’nın ortak tasarımı kazanmış ve İstanbul’a Türk modernist mimarisinin çarpıcı örneklerinden olan İMÇ yapılmış. İMÇ, deneysel bir kurguyu, zekice planlanmış tasarımı ve göndermeleriyle geleneksel İstanbul çarşısı anlayışıyla birleştirmeyi başaran bir yapı. İçinde şair-ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılan mozaikler de bulunuyor. Eyüboğlu’un yaptığı duvar panelinde; balıklar, kuşlar, minareler, kuleler ve kubbelerin olduğu kıvrımlı bir nehir olarak resmediliyor İstanbul. Bu harika mozaik duvarın önü, şimdilerde ne yazık ki seyyar satıcıların mekanı…
Ayın Biri Kilisesi
İMÇ 3 numaralı bloğun arkasında yer alan Ayın Biri Kilisesi, inanç farkı olmaksızın ziyaret edilen, şimdiye dek sayısız dileğin tutulduğu mistik bir adres. Ziyaretçiler, ne zaman ve nasıl başladığı kesin olarak bilinmeyen bir alışkanlıkla, her ayın ilk gününü kiliseye gelmek için tercih ediyorlar. Hatta yılın ilk günü kilisenin önünde 1 kilometreyi bulan kuyruk oluşuyor.
Bozanın Evi
1870 yılında Arnavutluk’tan İstanbul’a gelen Hacı Sadık Bey tarafından kurulan Vefa Bozacısı, boza içeceğinin dünyadaki ilk resmi ticarethanesi. Aslında o tarihten önce de boza Osmanlı halkının yaptığı ve sevdiği bir içecekmiş. Fakat daha sulu kıvamlı, esmer renkli ve daha ekşiymiş. Hacı Sadık Bey ise bugün bildiğimiz haliyle daha koyu kıvamlı ve açık sarı renkli bozayı evinin altında kendi imkanlarıyla üretmiş. Omzunda taşıdığı bakır güğümlerle sokakları dolaşarak satmaya başlamış. Bozanın bu yeni hali çok sevilmiş, ilgi gittikçe artmış ve nihayetinde Vefa Bozacısı o günler için cesaretli bir girişimcilik adımı olarak 1876 yılında kurulmuş. Vefa Bozacısı’na geldiğinizde özel bir anıya da tanıklık edeceksiniz; Atatürk’ün boza içtiği fincan hala korunuyor ve dükkanda görülebiliyor.
Ünlülerin Okul Yolu
Ülkemizin ana dille öğretim yapılan ilk sivil lisesi Vefa’da kurulmuş ve semtin adını almış. 1872’de temeli atılan Vefa Lisesi’nin bugünkü binası Mimar Kemaleddin Bey tarafından 1920’lerde 1. Ulusal Mimari üslubuna göre yapılmış. Vefa Lisesi’nden mezun olanlar arasında kimler yok ki; Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Hasan Ali Yücel, Peyami Safa, Uğur Dündar, Nejat Uygur, Müjdat Gezen, Şener Şen sadece birkaçı… Sinemamızın gülen yüzü sevgili Kemal Sunal da lisenin mezunlarından biri. Lisesinin ona gösterdiği vefayla, adına bir ödül töreni başlatıldı; her yıl “Kemal Sunal Kültür ve Sanat Ödülleri” veriliyor.