11 Ara SEVİLLA’NIN YILDIZLARI
Sevilla geçmişin zenginliğini bugünün şıklığıyla harmanlamış zarif bir şehir. Guadalquivir Nehri üzerinde yer alan Arapların Izvilla’sı İspanyolca’ya da Sevilla (İspanyollar iki “l” yan yana gelince “y” okuyorlar) olarak geçmiş.
Şehir o kadar güzel ki birçok sanatçıya da ilham kaynağı olmuş. Ünlü ressamlar Murillo ve Velazquez burada eserler vermiş, Cervantes Don Kişot’u Sevil Hapishanesi’nde yazmış. Carmen (Bizet), Sevil Berberi (Rossini), İspanyolca adı Don Juan olan Don Giovanni (Mozart), Fidelio (Beethoven) bu şehirde geçen operalardan akla ilk gelenler… Sevilla aynı zamanda Amerika’nın keşif seferlerinin başlangıç yeri. Peki şehirde mutlaka görülmesi gerekenler neler?
Katedral
12. yüzyılda cami olarak yapılmış sonradan katedrale çevrilmiş. Depremde yıkılan binanın yerine 1506’da yenisini yapmışlar ve bitirildiği dönemde Avrupa’nın en büyük katedrali olmuş.126 x 83 metre boyutlarındaki binanın en yüksek noktası 37 metre. Portakal ağaçlarıyla süslü avlusu ve minareden bozma kulesi Müslümanlardan miras. La Giralda dedikleri kule 98 metre yüksekliğinde ve tepesinde inancı simgeleyen aynı zamanda şehrin de sembolü haline gelmiş bir rüzgar gülü var.
UNESCO Korumasında
Gotik binanın 1400 heykelden oluşan ve 100 yılda bitirilen altar kısmı görülmeye değer. Kolomb’un anıt mezarı da burada. Katedral, yanında bulunan ve arşivlerin muhafaza edildiği Lonja Binası ile birlikte UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesinde bulunuyor yer alıyor.
Maria Luisa Parkı
Kralın kızına ait sarayın bahçesi, vasiyeti üzerine belediyeye kalmış ve onun adını taşıyan bir parka dönüştürülmüş. Şehrin tarihinde, 1929 ve 1992 yıllarında yapılan iki önemli uluslararası sergi (Expo) var. 1929’da park dönemin izlerini taşıyan binalarla süslenmiş. Arkeoloji Müzesi, Sanat ve Kostüm Müzesi, önünde fıskiyeli havuzuyla İspanyol Meydanı bunlardan bazıları… Sergi dünyayı sarsan “Büyük Ekonomik Kriz”in kurbanı olmuş, fazla ziyaretçi gelmemiş ama şehir çok güzel eserler kazanmış. Seramik Endülüs’ün geleneksel el sanatlarından, parkta güzel örneklerini göreceksiniz.
Guadalquivir Nehri
Sevilla Atlantik Okyanusu’ndan 100 km içeride kaldığı için güvenlik açısından özellikle seçilmiş. 16.-17. yüzyılda altın çağını yaşayıp Avrupa’nın en önemli limanı ve yeni dünyadan getirilenlerin eski dünyanın değişik yerlerine dağıtıldığı nokta olmuş. Adı Arapça “Kebir”den geliyor; geniş demek. Aynı İstiklal Caddesi’nin eski adı Cadde-i Kebir gibi.
Sahilde Yürüyüş
Hava güzelse Kral Juan Carlos’un adını taşıyan sahil yolunda yürüyün, 1992 sergisinin yapıldığı alanı ve ünlü mimar Calatrava’nın yaptığı mimarlık şaheseri köprüyü göreceksiniz.
Altın Kule
Nehrin üzerindeki Altın Kule sömürgelerden getirilen değerli madenlerin özellikle de altının muhafazası için kullanılmış. Adıyla ilgili diğer bir rivayet de duvarlarındaki altın renkli seramikler. Şu anda denizcilik müzesi olarak kullanılıyor.
Günü Burada Batırın
Suyun öteki tarafındaki Triana (Betis) tapas barları ve restoranlarıyla meşhur, bir de eşsiz manzarasıyla. Bir şeyler yudumlarken katedrali ve opera binasını günün son ışıkları eşliğinde seyredebilirsiniz.
FLAMENKO
Sevilla’ya gidince bir flamenko gecesi izleyin derim. Flamenko acının, hüznün, aşkın, tutkunun dillenip, müziklenip dansa dökülmesi. Muhtemelen Ortaçağ’da, Afrika’dan İspanya’ya gelen çingeneler, hayat zaten kısa deyip dansa vermişler kendilerini. Endülüs’e özgü bu dansta koreografi yok. Dansçı temel hareketleri kendi yorumuyla birleştirip büyülüyor izleyenleri. Başrolde gitar,”Bailaora” (Dansçı Kadın), “Bailaor” (Erkek Dansçı), kastanyet ve ellerle ayakların çıkarttığı sesler var. Kante de (şarkı) bu büyüye eşlik ediyor, seyircilerse memnuniyetlerini “Ole!” diyerek dile getiriyor. Aynı Yahya Kemal Beyatlı’nın Endülüs’te Raks şiirinde olduğu gibi:
Aklın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş’esiyle bu akşam bu zildedir
Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle
Her kalbi dolduran zile, her sineden OLE.
DAHASI VAR
Endülüs, Granada, Kordoba’nın Yıldızları yazılarıma da göz atmayı unutmayın.