21 Mar ORTAKÖY
İstanbul’un Neşeli ve Havalı Çocuğu: Ortaköy
Bizans yıllarında bir balıkçı köyüymüş. Bir dönem padişahlara sayfiye yeri olmuş. Kanuni’nin saltanat yıllarında Türklerin yerleşimi artmış. Geçmişte eğlencenin merkeziymiş; meyhaneleriyle ünlü olduğunu Evliya Çelebi anlatmış. İstanbul’un en ünlü gece kulüplerine ev sahipliği yapmasıyla bugün de eğlence merkezi olma özelliğini koruyor. Zamanla değişen en önemli şey ise özellikle yaz akşamlarında içinden çıkılmaz hale gelen trafik! Ama o bile Ortaköy müdavimlerini engellemiyor; her zaman popüler her zaman İstanbul’un tadının çıkarıldığı adresler arasında…
Ortaköy hem çarşısı hem yeme içme alternatifleri hem de masrafsızca sunduğu muhteşem Boğaz manzarası ile her bütçeye ve zevke hitap eden bir adres. Belki de o yüzden bu kadar çok tercih ediliyor. Semtin meydanı, genellikle kafe ve restorana dönüştürülen ve çoğu ziyaretçinin mimari özelliklerine dikkat etmeden geçip gittiği ahşap binalarla çevrili. Aynı meydanda, ahşap evlerle aynı kaderi paylaşıp kalabalığın arasında boğulan bir de çeşme var; 18. yüzyıldan kalma bu eser 3. Ahmed’in damadı ve sadrazamı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış.
Ortaköy Camii/Büyük Mecidiye Cami
Halk arasında Ortaköy Camii olarak bilinen Büyük Mecidiye Camii, Ortaköy dokusunun ayrılmaz parçalarından, sanki semt varolduğundan beri oradaymış gibi… Muhteşem mimarisinin imzası Dolmabahçe Sarayı’nın yapılışında da görev alan Nigoğos Balyan’a ait. Zaten bu iki eserin aynı üslubun izinden gittiği, dikkatli gözlerden kaçmaz. Boğaziçi manzarasına hakim bir konuma yerleştirilen bu zarif cami, barok tarza ve tüm selatin camilerinde olduğu gibi harim ve hünkar bölümüne sahip. Geniş ve yüksek pencereleri sayesinde Boğaz’daki ışığın tüm renklerini içine alabilen, tek şerefeli iki minareli cami, taş oymacılık sanatının inanılmaz incelikteki örneklerini taşır. Padişahın ana girişten geçmek zorunda kalmadan kayığıyla yanaşıp doğrudan içeri girmesine olanak sağlamak için iki basamaklı girişin yapıldığı caminin içindeki kubbe, Boğaz’ın görüntüsüyle de uyum içinde olan, sütunların arasından görünen bulutların tasvir edildiği resimlerle süslenmiş.
Hamam, Kilise, Sinagog
Mimar Sinan’ın yaptığı tarihi hamam, Türklerin Ortaköy ’e yerleşmesinden sonra yapılan ilk eser olarak biliniyor. Vezir-i Azam Sokullu Mehmet Paşa’nın kahyası olan Hüsrev Kethüda tarafından 1570’lerde yaptırıldığı düşünülüyor. Klasik hamam düzeninden farklı olarak tek bir sıcaklık yerine kubbeli dört odası bulunuyor.
Dükkanların arkasında görülmesi hemen hemen imkansız olan Aya Phocas Rum Ortodoks Kilisesi’nin tarihi aslında Bizans dönemine kadar uzanır. Bugün gördüğümüz kilise ise 1856 yılında yapılmış. Kapının üzerinden gördüğünüz çan kulesi sizi ana yoldan kilise avlusuna götürecek.
Biraz ilerde Etz Ahayim (Hayat Ağacı) Sinagogu’nu göreceksiniz. Sinagogun yapımı Bizans dönemine kadar gitmekle birlikte, şu andaki bina çeşitli yangınlardan sonra 1813 ve 1914 yıllarında yenilenmiş ve. 17. yüzyılın ilk yarısındaki Kapalıçarşı yangınından sonra bu civara yerleşen cemaate hizmet vermeye devam etmiş.
Deniz Kıyısı Köşkleri
Sultan I. Abdülhamid’in kızı Esma Sultan’ın Çerkez Mehmet Paşa’yla evlenmesi şerefine Salkis Balyan tarafından hediye olarak yapılan 1875 tarihli yalı, Ortaköy Camii’ni geçtikten hemen sonra karşınıza çıkar. Esma Sultan Yalısı zaman içinde önce okula, sonra tütün deposuna dönüşmüş. 1975’te çıkan yangınla harabeye dönmeden önce de kömür deposu olarak kullanılıyormuş. 1990’larda buradaki kalıntılar The Marmara grubu tarafından alınmış. Günümüzde organizasyonlar ve sosyete düğünleri için tercih ediliyor.
Esma Sultan Yalısı ve Boğaz Köprüsü’nün arasında, Naime Sultan Yalısı’nın yangından geriye kalanlarını görebilirsiniz. Ortaköy Camii’nden sonra kuzeye doğru devam eden sahil yolunda “Hanım Sultan Sarayları” olarak bilinen bir dizi yalıdan biri olan bu zarif yapı, Gazi Osman Paşa Yalısı ya da Fehime Sultan Yalısı olarak da bilinir. 1901 yılında Sultan 4. Murad’ın kızı olan Fehime Sultan’a hediye olarak yapıtırılmış. Daha sonraları bir özel okula ev sahipliği yapan yalı, 2003’te tamamen yanmış. Hemen yanındaki Hatice Sultan Yalısı ise ablasına verildiği için bu adı almış. Uzun yıllar yetimhane ve ilkokul olarak kullanılmış; şimdilerde spor merkezi olarak hizmet veriyor.
Çırağan Sarayı
Gemiyle Boğaz turu yaparken zümrüt yeşili Yıldız Parkı’nın önünde yer alan zarif sarayı görmemeniz mümkün değil. Toplam 80 bin metrekarelik bir alana yayılan Çırağan Sarayı’nın yapımı tam dört yıl sürmüş, dört milyon da altın harcanmış; üstelik Avrupa’dan borç alınarak… Bu şatafatlı gövde gösterisi stratejik bir hamle olarak düşünülerek “hasta adam” imajının karşısında güçlü bir duruş sergilenmesi hedeflenmiş.
Çırağan Sarayı’nın bulunduğu bölgenin Sultan 1. Ahmed’in padişahlığına kadar uzanan bir geçmişi var. O zamanlar Kazancıoğlu Bahçeleri’nin bir parçasıymış saray. Sonra 3. Ahmed’in sadrazamı Damat İbrahim Paşa burada eşi Fatma Sultan için Ferahabad Sarayı’nı yaptırmış. Paşa’nın bu sarayda düzenlediği ve onu tarihte meşhur eden lale dönemi partilerinde sağlanan müthiş aydınlatma, bugünkü sarayın adının da kaynağı olmuş. Çırağan, Farsça’da “ışık dolu” anlamına gelen “çerağ” kelimesinden türemiş.
3. Ahmed’in 1730 senesinde tahttan indirilmesiyle kapanan sarayın kapıları, yabancı ülke elçilerini ağırlamak için 1. Mahmud döneminde yeniden açmış. 18. yüzyıl sonlarına doğru ise sarayın yerine 3. Selim’in kızkardeşi Beyhan Sultan için yeni bir yazlık saray yapılmış. Sultan 2. Mahmud’un padişahlığı zamanında Ermeni mimar Garabet Balyan tarafından genişletilen ve kışın da kullanılabilir duruma gelen sarayın adı “Beyaz Saray” olarak anılmış. 1. Abdülmecid, 5. Murad, 2. Abdülhamid ve 5. Mehmed (Reşad) burada doğmuşlar. Daha ihtişamlı olan Dolmabahçe Sarayı tamamlanınca Abdülmecid’in boşalttığı Beyaz Saray, daha büyük bir saray yaptırılması amacıyla 1856 senesinde yıktırılmış.
Sultan Abdülaziz Balyan ailesini bu yeni saray üzerindeki çalışmaları tamamlamakla görevlendirip mimarları İspanya’daki Elhamra Sarayı ve diğer Mağribi mimariye sahip binaları incelemeye göndermiş. Amacı batılı bir tarzda olan eski sarayın yerine yapılacak olan sarayın daha doğulu bir üsluba sahip olmasıymış ancak mimarların yaptıkları işe o kadar çok karışmış ki planı tam 20 kez değiştirmek zorunda kalmışlar! Uzun uğraşlara da değmemiş çünkü 1874 senesinde tamamlanan saraya taşınan Abdülaziz, nemden şikayet edip Dolmabahçe’ye geri dönmüş. Sultanın sarayda oturamamasını, saray yapılırken burada bulunan derviş tekkesinin yıkılmasının kendisine kötü şans getireceğine olan inancına bağlayanlar da var…
1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra seçilen yeni parlamentoya ev sahipliği yapması sayesinde Çırağan Sarayı’nın yıldızı yeniden parlamış. 2. Meşrutiyetçiler, sarayı meclis binası olarak kullanmışlar. 1910 yılında meydana gelen yangında bina, içindeki pek çok paha biçilmez antika ve evrakla beraber 5 saat içinde küle dönmüş.Daha sonraki yıllarda kaderiyle baş başa bırakılmış. Hatta kendi stadyumları yapılana kadar Beşiktaş futbol takımı için geçici bir idman sahası bile olmuş. Bugün otel olan bölüme Beşiktaş Şeref Stadı yapılmış.
Saray, 1980’li yıllarda restore edilerek 1990’da açılan Kempinski Hotel zincirinin bir parçası oldu. 2007’de bir restorasyon daha geçirdi ve aralarında Pavarotti, Sting, Bill Clinton, Kofi Annan, JFK’in oğlu John F. Kennedy Jr. ve Oprah Winfrey’nin de bulunduğu çok sayıda ünlü konuğu ağırladı.
Yahya Efendi Türbesi
Otelden tepeye doğru yapacağınız kısa bir yürüyüşle ulaşacağınız Yahya Efendi Türbesi, gözlerden uzak bir yer. Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın yakın dostlarından biriymiş. Sinan tarafından 1570’li yıllarda inşa edilen türbesi, seferlerden sağ salim dönen denizcilerin şükranlarını sunmak için uğradıkları bir yer haline gelmiş. Aralarında Kanuni’nin kızlarından biri de olan hanedan üyelerinden bazıları buraya gömülmüş.
Feriye Sarayları
Çırağan Sarayı’nın her iki tarafında da hanedanın diğer üyeleri için yapılan çok güzel saraylar çarpacak gözünüze. Bir zamanlar Osmanlı Hanedanı’ndan, padişahın uygun gördüklerinin oturduğu binalardan Beşiktaş’a en yakın olanı Four Seasons at the Bosphorus Hotel (Atik Paşa Sahil Sarayı), en uzak olanı ise Boğaz Köprüsü’nün hemen altındaki Hatice Sultan Yalısı. Sultan Abdülaziz 1874 senesinde şu an Kabataş Erkek Lisesi olarak kullanılan yalıda vefat etmiş. Galatasaray Üniversitesi’ne ait olan sarayların en güzelinde üniversitenin yabancı dil bölümü çalışmalarını sürdürüyor. Geçmişte sarayların güvenliğini, şu anda Feriye Lokantası olarak kullanılan 19. yüzyıldan kalma Feriye (Tabya) Karakolu sağlarmış.
Tapınak Esintili Ev
Boğaz Köprüsü’nü geçip Ortaköy’e doğru ilerlemeye devam ettiğinizde Ali Vafi Korusu’nun içinde yer alan ve daha çok bir Pagod’a (budist tapınağına) benzeyen bir ev göz kırpar size. Burası “Doğunun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini modern bir evle açıkladığını” söyleyen Alman mimar Bruno Taut’un evi.
Çırağan Vakası
Sultan Abdülaziz’in sırrını hala koruyan ölümü ile tahta geçen yeğeni 5. Murad’ın padişahlığı sadece 93 gün sürmüş; akıl hastalığından muzdarip olan padişahın yerine kardeşi 2. Abdülhamid getirilmiş. Sultan Murad da Çırağan Sarayı’na hapsedilmiş. 1878 yılında tarihe “Çırağan Vakası” olarak geçen olay yaşanmış. Şehzade Camii’nde hocalık yapan Ali Suavi, bir asi gurubuna liderlik etmiş ve Murad’ı kurtarıp yeniden tahta geçirmek için başarısız bir hamlede bulunmuş. Ardından devrik sultan, daha güvenli olduğu düşünüldüğü için, Çırağan Sarayı’na mermer bir köprü ile bağlanan Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’ne taşınmış.