22 Mar MAGNESİA
Antik Dünyanın Las Vegas’ı
Türkiye’nin dört bir yanı keşfedilmeyi bekleyen değerlerle dolu. Ama keşfetmek sadece bulup çıkarmak değil bana göre aslında o başlangıç noktası; gerçekten keşfedilmesi hem yurtiçinde hem de yurtdışında tanınmasından geçiyor. Öğrendikçe daha iyi koruyacağımıza kesin de öğrenmek için popüler rotaların dışına çıkma alışkanlığı da edinmek gerekiyor.
İşte tam hem bireysel hem kurumsal duyarlılığa ihtiyaç duyduğumuz bu noktada, elini taşın altına koyup taşların üzerindeki tarihi gün yüzüne çıkarmanın ne kadar önemli olduğu yeniden ve yeniden anlaşılıyor. Çağlar öncesinden gelen zengin tarihe dokunan ülkemizdeki önemli projelerden biri, Batı Anadolu şirketinin desteklediği Magnesia antik kenti kazıları. 1984’te başlamış ve o günden bugüne de bu topraklar üzerinde geçmişte sürülen yaşama dair çok önemli izlere rastlanmış. Prof. Dr. Orhan Bingöl başkanlığında yürütülüyor kazı çalışmaları; tam 32 yıldır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği halinde yürüttükleri proje sayesinde, “dünyanın kabartmalı tek stadymu bizim ülkemizde” diyebiliyor, “dünyanın en eski kombine bilet sistemi”nin izlerine şahit olabiliyoruz… Keşke Türkiye’ye kalıcı değer katan bu tür projelerin sayısı artsa, bu duyarlılık daha çok çıksa karşımıza…
Kabartmalı Tek Antik Stadyum
Aydın’ın Söke ilçesi yakınlarında yer alan Magnesia’yı şimdiye dek görmediyseniz ilk fırsatta gitmek için çok nedeniniz var. Antik dönemden günümüze ulaşan izleriyle, her adımınız için heyecan verici bir yer. Öncelikle, içinde kabartmaların yer aldığı dünyadaki tek antik stadyum burada. Mermerden inşa edilen stadyumun duvarlarında boks, binicilik, atıcılık gibi sporların doğuşunu sağlayan oyunların izlerini sürebilirsiniz. Ayrıca kazanan sporculara ödül olarak verilen çelenklere ait çizimler de var. Antik çağların dopingi olan adamotu ise göreceğiniz bir diğer kabartma. Oyunlara çıkan sporcular, performanslarını yükseltmek için adamotunu bir tür ilaç ya da kür olarak kullanırmış.
Aynı zamanda en yüksek stadyum özelliğini de taşıyor. Karşılaşmaların yapıldığı arena bölümünden başlayarak çıkılan merdivenlerle ayaktaki izleyicilere ayrılan üstteki galeriye ulaşıldığında, yüksekliği 45 metreyi aşıyor. Şahit olduklarınız ile anda kalmanız imkansız; sanki anlamadığınız bir dildeki sesleri duyuyor, ortadaki sporcuların hırslı mücadelesini izliyor gibisiniz… Zamanda yolculuk ancak böyle bir yerde mümkün.
Antik Çağ’da Sahnede Olmak
Dönemin inşaat tekniklerini inceleyebileceğiniz bir antik tiyatroyu da Magnesia’da görebilirsiniz. Muhtemelen heyelan nedeniyle inşası yarım kalmış tiyatronun. Ama jüri koltuklarının olduğu bölümler de dahil ilgi çekici detayları görebileceğiniz tiyatroda, gözünüzde tarihi canlandırmak için biraz bilgi biraz da hayal gücüne ihtiyacınız var.
Antik dönemin ünlü mimarı Hermogenes’in imzasını taşıyan Artemis Tapınağı kentin sunduğu bir başka armağan. İlginç detaylar arasında umumi tuvalet sisteminin en eski uygulamalarından birine şahit olmak da var. Üstelik tuvaletlere bağlanan antik su kaynağı hala çalışıyor.
İlk Magnesia Hala Kayıp
Arkeolojik belgelerle kanıtlanmamış olsa da Magnesia’nın kuruluş öyküsünü bir yazıttaki bilgilerden ve bazı antik kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Anadolu’ ya gelen ilk Helenler arasında kabul edilen Magnet halkı, Girit Adası üzerinden ulaşmış topraklarımıza. O zaman bir körfez olan bugünkü Bafa Gölü ve Samsun Dağı yöresinde karaya çıkmışlar. Kral Mandrolytos’un şehri Mandrolytia’nın kapıları, kralın kızı Leukophryene Magnetler’in efsanevi liderleri Leukippos’a aşık olup açılınca, şehir de ele geçirilmiş. Lydia Kralı Gyges tarafından da ele geçirilen, M.Ö. 657’ de Kimmerler tarafından tahrip edilen, Miletos’un yardımlarıyla yeniden inşa edilen ve M.Ö. 530’larda Pers egemenliğine giren ve ilk olduğu için “Palaimagnesia” olarak tanımlanan bu kentin tam yeri hala bulunamamış.
Antik dönemin ünlü kumandanı Themistokles bu kenti yönetenler arasında. M.Ö. 460’larda Pers Kralı 1. Artakserkses, kenti, sürgüne gönderilen Atinalı Komutan Themistokles’e vermiş. O da burayı kendine başkent yaparak ölünceye kadar yaşamış. Themistokles’i, “300 Spartalı” filminin devamı olan “300: Bir İmparatorluğun Yükselişi” filmini izleyenler hemen hatırlayacaktır. Sadece sikkeleriyle tanınan bu ilk Magnesia, M.Ö. 399’da terk edilmiş. Kentin taşınmasına; Magnetler’in Persler’e karşı daha güvenli ve surla çevrili bir kente gereksinim duymalarının ve Menderes’in taşıdığı alüvyonların bataklık haline gelerek yaşamı zorlaştırmasının neden olduğu düşünülüyor.
İnciri Antik Dönemde de Meşhur
İlk şehre verilen “Magnesia ad Maeandrum” adı, “Menderes Nehri kenarındaki Magnesia” anlamına geliyor. Gümüşdağ yamaçlarında, Arkaik Dönemden beri orada bulunan Artemis Leukophryene Tapınağı’nın olduğu yerde kurulan ikinci yani bugünkü Magnesia kenti ise Menderes’in bir kolu olan antik Lethaios (Gümüşçay) kenarında yer almasına karşın eski adıyla anılmaya devam etmiş. Ionia’da, Ephesos – Priene – Tralleis üçgenini birbirine bağlayan yollar üzerinde askeri ve ticari açıdan sratejik bir konuma sahip bir noktaya kurulan Magnesia, geçmişte tahıl üretimi ve bugün olduğu gibi incirleriyle ünlüymüş.
M.S. 3. yüzyıla ait sikkelerde Anadolu’nun 7. kenti olarak geçiyor. Bizans İmparatorluğu ise 12. yüzyıla kadar piskoposluk merkezi olarak kullanmış.
Nasıl Gidilir?
Magnesia, Aydın’ın Germencik ilçesinde yer alan Ortaklar beldesine bağlı Tekinköy sınırları içinde kalıyor. Ortaklar – Söke karayolu üzerindeki antik kente, sadece özel aracınızla gitmeniz mümkün. İzmir – Aydın otoyolu üzerinde Bodrum – Söke sapağından çıkıp 1,5 km sonra karşılaşacağınız Magnesia tabelalarını takip ederek ulaşabilirsiniz. Bodrum – İzmir istikametini tercih ederseniz, Söke’yi geçtikten sonra Magnesia tabelalarını izleyerek gidebilirsiniz.
Şeref Tribünü ve Kombine Bilet Sistemi
Stadyum sayesinde, kombine bilet sisteminin ve şeref tribünü uygulamasının antik çağlara kadar uzandığına şahit olacaksınız. “Proedrie” adı verilen bölüm protokole ayrılmış. Buradaki koltukların yüksek sırtlıklarında ve oturma bölümlerinde çok sayıda yazı yer alıyor.
Diğer bölümler ise farklı kategorilere sahip Örneğin 30 bin kişilik stadyumda Efes antik kentinden gelen izleyiciler için 2 bin 500 koltukluk bir bölüm ayrılmış. Smyrna ve Myus gibi diğer antik kentlerden gelenlere ayrılan yerler de yine oturma bölümlerine yazılan yazılar sayesinde anlaşılıyor.
Ayrıca ünvan ve mesleklere göre de gruplama yapılmış. İmparatorun, kent yöneticilerinin, başrahibin nereye oturacağı belli. Fırıncılar, tuzlu balık üreticileri, kuşçular, bahçıvanlar ise koltuklarda adları yazılı meslek grupları arasında.
Benim en ilginç bulduğum detaylardan biri karamsarlara ayrılan özel bölüm oldu. Buradaki koltuklar, psikolojik rahatsızlıkları olan kişilere tahsis edilirmiş. Onları tamamen sosyal hayattan dışlamak yerine özel bir bölümde oyunları izlemelerine olanak tanınmış; bir tür güvenlik önlemi gibi düşünülmüş…
Bir de oyunların ayakta izlendiği kısım var. Stadyumun en arkasında yer alan bu bölümün biletleri en ucuz yer olduğu düşünülüyor. Şimdilerdeki konser – gösteri biletleri için de aynı sistem geçerli değil mi?
İlk Kazı 174 Yıl Önce
Magnesi’daki ilk kazılar, 1842-43 arasında Fransız hükümeti adına arkeolog ve gezgin Charles Texier tarafından yapılmış. 1891-93 arasında ise bu kez Berlin Müzeleri adına Carl Humann tarafından kazı çalışması gerçekleştirilmiş. 21 ay süren bu ikinci çalışma; tiyatro, Artemis Tapınağı, agora, Zeus Tapınağı ve Prytaneion’da yürütülmüş. Bulunan eserler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne ve Berlin Pergamon Müzesi’ne gönderilmiş.