KIRKLARELİ

KIRKLARELİ

Kırklareli Edirne’nin kuzeydoğusunda, 62 bin nüfuslu, küçük ve sakin bir şehir. Bizans dönemine kadar uzanan tarihinde, Yunancada “Kırk Kilise” anlamına gelen “Saranta Ekklesiai” ismiyle anılıyor. İsminden de anlaşılacağı gibi burası bir zamanlar azınlıklardan oluşan kalabalık bir nüfusa ev sahipliği yapıyormuş ancak 1924 yılında Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesinden sonra adı Kırklareli olarak değiştirilmiş.

Bugün geçmişin kırk kilisesini hatırlatan tek şey, üzerinde bir meleğin betimlendiği tamamlanmamış bir mezar taşı. Bir zamanlar Yahudi nüfusun önemli yerleşimlerinden olan şehirde bir tek Musa Sinagogu eski günlerin hatıralarını günümüze taşıyor. Maalesef Yahudilere karşı gerçekleşen 1934 Trakya olaylarının nüfusun azalmasında büyük etkisi olmuş.

Zarif Bir Külliye

1383’te inşa edilen Hızır Bey Camisi, merkezdeki Şevket Dingiloğlu Parkı’na bakan son derece zarif bir külliyenin parçası. Yolun karşısında muhteşem bir çifte hamamın yanında küçük bir bedesten göreceksiniz. Her iki yapının da çatısı ters dönmüş maşrapalara benzeyen küçük cam parçacıklarıyla süslenmiş. Külliye, Köse Mihalzade Hızır Bey tarafından şehre armağan edilmiş. Hamamın kadınlar bölümü bugün kapalı, ancak erkekler bölümü hâlâ hizmet veriyor. Bedestense bir süre depo olarak kullanılmış. 2020’de çıkan yangından sonra restore edilerek yeniden şehrin hafızasındaki yerini aldı.

Kula’yı Hatırlatıyor

Cami ve hamam arasındaki sokaklarda farklı mimari tarzlardan izler taşıyan ve nispeten daha geleneksel bir pazar var. Otantik yapısı insanları cezbediyor. Şehrin genel resmi insanın aklına ilk olarak Ege Bölgesi’ndeki Kula’yı getiriyor. Tek fark buradaki binalar taş malzeme kullanılarak Avrupa tarzı mimariyle yapılırken, Kula’da kullanılan malzeme ahşap, mimarisiyse Osmanlı tarzı.

Çeşmeler Şehri

Kırklareli’nde ayrıca çok sayıda çeşme göreceksiniz. Biraz gözden ırak bu şehirde bu kadar çok çeşme olması oldukça şaşırtıcı geliyor insana. Hepsinin arasında en güzel olanıysa şehir merkezindeki Hızır Bey Camisi’nin önündeki Çarşı Çeşmesi. Arka sokaklarda da daha pek çok çeşme olmasına rağmen birçoğunun sadece adı günümüze kadar gelebilmiş.

Kırklareli Müzesi

Kırklareli’nde ziyaretçilerin dikkatini çeken bir diğer yer, muhteşem bir taş binanın ev sahipliğini yaptığı küçük Kırklareli Müzesi. Zemin katı kimilerinin sıkıcı bulduğu doğal tarih bölümünden oluşuyor. Ancak civar kazılarda bulunanların sergilendiği üst kat fikirlerin değişmesine neden oluyor. Özellikle Bulgaristan sınırı ve Lüleburgaz arasındaki kazı alanında tespit edilen Demir Çağı tümülüsünden çıkanlar tarih meraklılarının ilgi odağı. Bu objelerin çoğunun MÖ 4’üncü yüzyıl civarına ait olduğu düşünülüyor.

Roma Tiyatrosu Kazıları

Bazı bulgular, bu toprakları işgal eden Trakyalı klan şeflerinin aslında Helen kültüründen oldukça etkilendiğini de ortaya koyuyor. En dikkat çeken bulgu ise Vize yakınlarındaki Roma tiyatrosu kazılarında ele geçen bazı büyük taş rölyefler. Başka bir yapı için tasarlandığı ve daha sonraki bir tarihte tiyatro için kullanıldığı düşünülen bu rölyeflerde Yunan şarap tanrısı Dionysos, zafer tanrıçası Nike ve ata binmiş bir adam betimlenmiş.

Antik Kentler

Kırklareli tarihseverleri çok mutlu edecek bir şehir. Antik kentler bakımından oldukça zengin. Aşağıpınar Antik Kenti kazıları, bölgede yaşamın MÖ 6000’li yıllarda başlayıp MÖ 4000’li yıllara kadar hiç ara vermeden devam ettiğini ortaya koymuş. Elde edilen bulgular halkın yaşam biçimi hakkında bilgi verirken sadece Anadolu’da değil, aynı zamanda Avrupa’daki uygarlığın nasıl geliştiğine ışık tutması açısından da çok değerli.

Bölgede Aşağıpınar Antik Kenti’nin hemen yakınında, Haydardere’nin iki yakasına kurulu bir antik kent daha var; Kanlıgeçit. Aşağıpınar terk edildikten sonra, MÖ 3600 yıllarında burada yerleşim başlamış. Geniş ve sulak bir ormanlık alanın içine kurulu Fatih Demir Dökümhanesi, şehirde görebileceğiniz adreslerden bir başkası. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederken kullandığı bütün topların imal edildiği bu yer, 2. Mahmut döneminde yeniden zamanın teknolojisiyle donatılmış ve 19’uncu yüzyılın sonuna kadar da kullanılmış.

DİPNOT

Yazılarımı farklı tarihlerdeki ziyaretlerimin ardından kaleme aldım. Kaçınılmaz olarak güncel birçok bilgi içeriyor ama güncel demek bugünün dünyasında hız ve değişimin eş anlamlısı. Bu nedenle yazılarımı referans alıp seyahat planı yaparken değişken bilgileri  (tarihi mekanları ziyaret, yemek ve konaklama önerileri, ulaşım bilgileri vs.) kontrol etmeyi unutmayın. Ve siz de benim gibi “bilgi paylaştıkça güzel” felsefesine inananlardansanız, yazıları zenginleştireceğini düşündüğünüz detayları iletin.

Yolunuz açık olsun, gezgin ruhunuz hiç yaşlanmasın!

  • İstanbul

    Onda yaşamak yerine onu yaşamak gereken 7 tepeli şehrin; semtlerinden müzelerine, tarihinden camilerine kadar bilinen ve bilinmeyen köşeleri…

  • Türkiye

    Binlerce yıllık kültür hazinesi, medeniyetler beşiği topraklarımızı keşfetmek için kuzeyden güneye, doğudan batıya adım adım yolculuk…

  • Avrupa

    Yılın her dönemi ziyaret edilen ışıltılı başkentler, dünya hazinelerini saklayan müzeler, zarafet ve estetiği buluşturan kültürlerden izler…

  • Amerika & Avustralya

    Her zaman merak uyandıran coğrafyalar ve mesafelere aldırmadan gitmek isteyeceğiniz şehirler…

  • Asya & Afrika

    Doğa harikalarından kültür miraslarına, şaşırtıcı geleneklerden mimari başyapıtlara kadar sayısız hazine…

  • Özel Dosyalar

    Özel günlere ilişkin öneriler, ilginç konulara ilişkin yazılar, farklı coğrafyaları bir araya getiren karma konular…

MEŞHUR LEZZETLER

Kırklareli’nin bıldırcın kâğıt kebabı, koyun yoğurdu, peynirleri ve hardaliye adı verilen içeceği meşhur. “Milli içeceğimiz” dedikleri hardaliye, üzümden yapılan alkolsüz bir içki. Bağbozumuna yakın tarihlerde imal ediliyor. Hazırlanırken içine hardal tohumu da katılıyor. Söylenene göre Atatürk hardaliyeyi çok beğenmiş ve “Bunu milli içecek haline getiriniz” diye vasiyet etmiş. Ama kaç kişi farkında bu geleneksel lezzetin?

4 MİLYON YAŞINDA

Trakya’nın turizme açık tek mağarası Dupnisa, Demirköy ilçesinde yer alıyor. Demirköy-İğneada yolundan ayrılarak ulaşabileceğiniz bu doğa harikasının, 3-4 milyon yıl yaşında olduğu tahmin ediliyor. Mağara birbirine bağlı iki kısımdan oluşuyor aslında. Sıcaklığı her mevsim aynı olan bölümlerin içinden dere akanı yani Sulu Mağara 10 derece, Kuru Mağara ise 17 derece. Toplam 3 km’den fazla uzunluğa sahip Dupnisa Mağarası, derenin üzerinde kendiliğinden oluşmuş köprüsü, muhteşem sarkıt ve dikitleriyle ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.

DAHASI VAR

Babaeski ve Vize yazılarıma da göz atmayı unutmayın!

Tags: