20 Mar FENER
Surların Ardında Bizans Ruhu
Haliç’in güney kıyısında, İstanbul’un yedi tepesinden birine kurulduğu için yokuşu da, merdiveni de çok. İnsanların nefesinin kesilmesinin gerçek nedeni ise büyüleyici kiliseleri.. Bu kiliselerin arasında betonarme yerine demir iskelet yöntemi kullanılarak inşa edilen ender kiliselerden olan Bulgar Aziz Stephen Kilisesi’ni mutlaka saymak gerek.
1600’lü yıllardan itibaren patrikhanenin buraya taşınmasıyla Rum Ortodoks cemaatinin dini merkezliğini üstlenmiş Fener… Dolayısıyla özellikle sarayda önemli görevler üstlenen Rumların rağbet ettiği bir semt haline gelmiş. Bugünlerde ise Rumların Osmanlı döneminde inşa ettiği taş konaklar ve yalılardan günümüze ulaşabilmiş olanları Anadolu’dan gelenlerin kullanımında. UNESCO koruma altına almış bu binaları; Fener ve komşusu Balat’ta başlattığı restorasyon çalışmalarının neredeyse bitmek üzere olması sevinç ve ümit verici.
Bizans deniz surlarının içinde kurulan Fener ’de yaşayan Rum nüfus fetihten hemen önce evlerini terk etmiş, ancak Fatih Sultan Mehmed’in kendilerine dokunulmayacağı ve ibadetlerinde serbest bırakılacakları garantisini vermesi üzerine geri dönmüşler. Bizans dönemindki adı Petrion olan semti Phanariots olarak isimlendiren Rumlar, ticaret sayesinde daha da zenginleşmiş ve çocuklarını Avrupa’ya gönderip eğitim almasını sağlamışlar. Bu sayede bürokraside Divan-ı Hümayün ve Donanma-i Hümayün tercümanlığı gibi çok önemli görevlere gelmişler. En iyi örneklerden biri olan Rum Mehmet Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in 1466 ve 1469 yılları arasında sadrazamlığını yapmış, öldüğünde ise Üsküdar’a gömülmüş. Bir diğer örnek tarihçi Dimitri Cantemir (Dimitri Kantemiroğlu) Boğdan eyaletinin beyliğine atanmış. Sultan IV. Mehmed’in döneminde büyük dragoman (saray ve elçilik tercümanı) olan ama sarayda ünvanından daha önemli bir güç elde eden Alexander Mavrocordato ise sarayda yükselen Rumlara verilebilecek bir diğer örnek.
1821 yılında Fener’de yaşayan Rumların saraydaki yükselişleri Yunan topraklarındaki ayaklanmayla son bulmuş. Zaten birçoğu da zulüm görmekten korktuğu için kaçmış İstanbul’dan… İstenmeyen herhangi bir şeyin gerçekleşmediğini gördükten sonra çoğu geri dönmüş ama bu kez yerleşmek için Fener ’i değil Pera’yı, Prens Adaları’nı veya Boğaz’daki yalıları tercih etmişler. Böylece 18. ve 19. yüzyıllarda Rum nüfusun çoğunlukta olduğu Fener, 20. yüzyılın başlarından itibaren gayrimüslim cemaatin semtten ayrılmasıyla daha çok Karadeniz bölgesinden gelenlerin yerleşim yeri halini almış.
Bu bölgenin bir zamanlar ne kadar zengin olduğunu hayal etmek bile çok zor bugün… Geçmişte buradaki büyük köşklerin çoğu yok olmuş, geriye kalanlar ise harap durumda. Evlerin arasında çamaşır iplerinin gerili olduğu, sokaklarda yüzlerce çocuğun oynadığı semtte gezerken İstanbul Türkçesi’nden ziyade Karadeniz aksanı çarpar kulağınıza.
Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi
VI. yüzyıldan beri Ortodoks dünyası için çok önemli bir şehir olan İstanbul, bu yüzden de sürekli güç savaşlarının ortasında yer almış. Önce faaliyetlerini Havariyun (12 Havari) Kilisesi’nde yürüten partikhane, İstanbul’un fethinden sonra Çarşamba semtindeki Pammakaristos Manastırı’na taşınmış. Sonra sırasıyla Fener Vlah Sarayı Kilisesi ve Ayvansaray Ayios Dimitrios Kilisesi’ne geçen patrikhane, 1602 yılında şu anda bulunduğu Aziz George Kilisesi’ne yerleşti. Günümüzde dünyadaki Rum Ortodoks cemaati tarafından ana kilise olarak kabul edilen patrikhanenin orjinal bazilikası büyük yangında tamamen yanınca 1720 yılında yeniden yapılıp, bugünkü görünümüne kavuşmuş. Patrikhane; üçlü bir kapıdan geçilerek girilen bir avlunun ortasında yer alır. Ortadaki bölüm, Orta Kapı, 1821 yılında Yunanlıların Osmanlı hakimiyetinden çıkmak için başlattığı savaşı desteklediği için asılan Patrik V. Gregory anısına kilitlenmiş ve siyaha boyanmış. 1941 yılında maruz kaldığı ikinci yangın bu yaşlı binayı hayli tahrip etmiş, geriye sadece kilisenin arkasındaki bahçenin sonunda yer alan zarif kütüphanesi kalmış.
Eğer İstanbul’daki Bizans kiliselerinin en parlak dönemlerinde nasıl göründüğünü merak ediyorsanız patrikhaneyi mutlaka görmelisiniz; parıl parıl parlayan altın ikonalar ve diğer dekorasyon öğelerinin mütevazılığı arasındaki tezat dikkatinizi çekecek. Dekorasyonun en nadide parçasını, 12. yüzyılda yapılan ve nadir bulunan Vaftizci Yahya’nın mozaik ikonunu, sağ tarafta en uçta görebilirsiniz. Hemen yanında Panagia Pammakaristos’u tasvir eden ikinci bir mozaik ikon yer alır. Dünyada benzeri çok az bulunabilen bu iki mozaik ikon arasında, Kudüs’te Hz. İsa’nın bağlanarak kırbaçlandığına inanılan sütun yer almakta. Yanında tabutların içinde yatan üç azize Omonia, Thophano ve Euphemia’nın, ayırt edilmelerini sağlamak için önlerine ikonaları yerleştirilmiş. Tarihi 1573’e dayanan ahşap patriklik tahtı, vaiz kürsüsü ile iki küçük altıgen masa sedefle bezenmiş.
Kilise; Gregoryenlerden bir hafta sonra kutlanan Rum Ortodoks Paskalyası boyunca çoğu Yunanistan’dan gelen ziyaretçilerle dolar taşar.
Aziz Stephen Bulgar Kilisesi
İstanbul’da yaşamını sürdüren Bulgar azınlık aslında 19. yüzyıla kadar Rum Ortodoks kilisesine bağlıymış. 18. yüzyıl sonlarında başlayan milliyetçilik akımının etkisi ve Rusların desteğiyle, Bulgarlar kendi dillerinde ibadet etmek isteklerini iletmişler devrin padişahına. Taleplerinin kabul edilmesini takiben, ilk olarak küçük, ahşap bir kilise yapılmış burada. Yangında harap olan ahşap kilisenin yerine daha büyük bir kilisenin yapılması gündeme geldiğinde, kilisenin planını Ermeni mimar Hovsep Aznavur yapmış. Zeminin zayıf olması nedeniyle betonarme yerine demir iskelet yönetmi tercih edilmiş. Mimari olarak gotik tarzının özelliklerini taşıyan kilise, 1871 yılındaViyana’da yapılmış ve parçalar halinde Tuna Nehri üzerinden gemilerle getirtilip Haliç kıyısındaki küçük bir bahçeye kurulmuş. 1870 yılında Sultan Abdülaziz’in fermanıyla patrikhaneden bağımsız hale geçen kilisenin başına bir de Eksarh (Bulgar Ortodoks Kilisesinde önder, Başpapaz) getirilmesi, biraz yukarıda yer alan patrikliğin üzerinde bir tokat etkisi yaratmış. Bugün genellikle Makedonyalılar tarafından ibadet yeri olarak kullanılan kilise hergün saat 09.00 ve 17.00 saatleri arası ziyarete açık. Dünyada bu şekilde yapılmış sadece iki tane daha bina var, bu yüzden görülmeyi kesinle hak ediyor
Yolun tam karşısındaki hava kirliliğinin kararttığı, bir zamanlar kilisenin okulu olarak kullanılan bina, yol seviyesinin aşağısında kalmış.
Merdivenli Caddeler
Sarp bir yokuşta kurulmuş Fener, bu yüzden de Rum Erkek Lisesi’ne giden yol da dahil olmak üzere birçok caddesine merdivenler yapılmış. Merdivenli Mektep Sokağı, solda küçük bir kilisenin önünden geçer ve Dimitri Cantemir’in evinin önünden okula doğru uzanır.Yokuşun yukarısındaki eski güzel taş evler bölgenin geçmiş günlere ait ihtişamının en büyük göstergesi. Sola kıvrılan yoldan devam ettiğinizde ise, sırasıyla, Moğolların Azize Meryem Kilisesi’ne yada diğer adıyla Kanlı Kilise’ye; son döneme ait bir derviş tekkesine ve Fener Rum Erkek Lisesi’ne gelirsiniz.
Moğolların Azize Meryem Kilisesi – Kanlı Kilise (Panagia Muhliotissa Kilisesi)
Osmanlı’nın İstanbul’un fethinden önceki dönemden bu yana hiç kesintisiz Rumların elinde olan yegane kilise Moğolların Azize Meryem Kilisesi, imparatorun amcası İsaac Dukas tarafından 1261 yılında inşa ettirildiğine dair deliller olmasına rağmen, İmparator Michael VIII Palaeologus’un gayri meşru kızı prenses Maria Paleologina ile ilintili bir hikayesi de var. Diplomatik oyunda bir oyuncak haline gelen zavallı Maria, Moğolların büyük hükümdarı Hülagü ile evlendirilmek üzere 1265’de Moğolistan’a gönderilmiş. Prenses oraya ulaşamadan Hülagü öldüğü için, onun yerine oğlu Abagu ile evlendirilmiş ve Moğol sarayında 15 yıl geçirmiş. Kocası öldürüldükten sonra başka bir Moğol’la evlenmesi istendiğinde ise isyan etmiş. İster kiliseyi o yaptırmış olsun, ister sadece ismini vermiş olsun, hayatının geri kalan kısmını kilisenin yanındaki rahibe manastırında geçirmiş.
Theotokos Panaghiotissa, günümüze orijinal yapısı bozulmadan ulaşan tek Bizans kilisesi. 1453 yılında Fatih Camii’ni de yapan Yunan asıllı mimar Atik Sinan (Christodoulos), Fatih Sultan Mehmed’e niyaz ederek, Azize Meryem Kilisesi’nin camiiye döndürülmeden kilise olarak korunmasını konusunda ikna etmiş sultanı. Padişah buyruğunun bir kopyası bugün hala kilisede korunuyor. Kubbesinde yapılan çirkin restorasyonun güzelliğinde azalmaya neden olduğu kilise geçici olarak kilitli. Yolun karşısında ise bir zamanlar burada olan kız okulunun ve yemek salonunun harabeleri var.
Fener Rum Erkek Lisesi
1881 yılında mimar Pericles Demades tarafından Fransa’dan ithal edilmiş malzemeler kullanılarak inşa bu devasa kırmızı tuğla bina, zaman zaman “Kırmızı Kale” olarak da isimlendirilirmiş. Özellikle Haliç’te tekne turundaysanız binayı görmemeniz ve ihtişamından etkilenmemeniz imkansız. Bu ihtişam aynı zamanda bir zamanlar bu bölgenin ne kadar zengin olduğunun da bir göstergesi. Tarihi 1454 yılına kadar uzanan o zamanların üniversitesinden ne yazık ki günümüze bir iz ulaşmamış, ancak buradan Dimitri Cantemir’in (1673-1723) de aralarında olduğu çok sayıda önemli şahsiyet yetişmiş.
Okulun içini görme şansını yakalamanız çok zor, ama eğer bir şekilde içeri girebilirseniz ilk kattaki merasim salonunun dekorasyonunda kullanılan Atina çömlekçiliğinin klasik motifleriyle de bezenmiş Pericles, Büyük İskender, Constantine ve Havari Paul’un freskleri karşılayacak sizi. Tahmin edebileceğiniz gibi, pencereden görünen manzara dilinizin tutulmasına neden olabilecek cinsten.
Ayios Yeorgios Metokhion Kilisesi
Bu küçük ve pek de dikkat çekmeyen kilisenin 12. yüzyılda Eflak Prensi’nin şapeli olarak yapıldığı sanılıyor. 17. yüzyıl ortalarında bir “metokhion” ya da Kudüs’teki Holy Sepulchre kilisesine bağlı olarak hizmet veren bir kilise olması için satın alınmış. Günümüzdeki kilise yangın yüzünden 18. yüzyılda yeniden yapılmış.
Kiliseyi bu kadar ilginç kılan mimari özelliklerinden ziyade, büyük Yunanlı matematikçi Arşimed’in yedi çalışmasının 10. yüzyıl kopyalarından üçünün; “Yöntem”, “Stomachion”ve “On Floating Bodies” in içerde korunuyor olması. Bugüne kadar ulaşabilmeleri bir mucize gibi görünse de işin aslı şu; bu çalışmaların yazıldığı parşömenler, 13. yüzyılda bir dua kitabının yazılmasında yeniden kullanılmışlar. Arşimed Parşömeni de (www.archimedespalimpsest.org) denilen bu çalışmanın İstanbul’da yapıldığı hemen hemen kesin gibi, ancak 1906 yılında John Ludwig Heiberg tarafından ortaya çıkarılmış. Bugün ABD Baltimore’daki Walters Sanat Müzesi’nde korunuyorlar.
Fener ’in Eski Evleri
Fener ’in harika köşklerinin büyük kısmı çok uzun zaman önce yok olmuş ama St. Stephen Kilisesi’nin yanındakilerden ikisi restore edilmiş; biri kadınlar kütüphanesine ev sahipliği yapıyor, diğeri cam atölyesine Binalara aşağı inen merdivenlerle girilmesi yüzyıllar içinde zeminin ne kadar yükseldiğinin göstergesi. Fener’de yaşayan insanların, şehrin diğer semtlerinde ahşap malzeme kullanımının moda olduğu dönemlerde bile taş bina yapmaya devam etmeleri ilginç. Semtin arka sokakları,bugün sıraevler denilen iki üç katlı, cumbalı evlerle dolu. Bazılarının birden fazla aile tarafından kullanıldığı evlerin bir kısmı 2000’li yılların başında Avrupa Birliği fonları kullanılarak restore edildi
Ayakapı
Fener ’i Haliç’ten yoğun trafikli bir ana yol ayırır. Yol boyunca İmparator Theodosius tarafından V. yüzyılda yaptırılan ve İmparator Theophilus tarafından IX. yüzyılda tamir ettirilen surları hala görebilirsiniz. Ne yazık ki, 1204 Haçlı Seferi ve 1453 İstanbul’un Fethi sırasında oldukça zarar gören surlar bir hayli bakımsız durumda. Surlar boyunca pek çok kapı da ulaşmış günümüze, bunların arasında Ayakapı Mimar Sinan tarafından 1582 yılında inşa edilmiş. Hemen yanındaki mescidin türbesinde yatan Seksenbaşı Abdurrahman Ağa İstanbul’un fethi sırasında şehit düşmüş. Yanında, bir zamanlar yeniçeri üssü olarak kullanılan bina ise yeniçeri ocağını lağveden Sultan II. Mahmud zamanında polis karakolu olarak kullanılmış, bugün küçük bir kafeye ev sahipliği yapıyor. Buradan baktığınızda duvarların arkasından kendini gösteren St Nicholas Kilisesi’nin kubbesini görme şansınız da var.
ALIŞVERİŞ
Daha çok burada yaşayan insanlara hitap eden dükkanlar arasında İrfanpulcu (Tel: 0212531 81 32, www.irfanpulcu.com) sattığı orijinal el sanatı objeler ve antikalarla dikkati çekiyor.
NASIL GİDİLİR?
Fener’e gitmenin en iyi yolu Eminönünden vapura binmek (www.ido.com.tr). Eminönü’nden 99A no’lu otobüse binerek de gelebilirsiniz.
Dimitri Cantemir Kimdir?
Anavatanı Moldavya’dan 1687 yılında sürgün edilen Dimitri Cantemir (1673-1723), “Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu ve Yıkılışı” isimli eseri de yazan tarihçi ve filozoftur. Eseri, 1688 – 1710 yılları arasındaki olaylar için bugün bile önemli bir kaynak olarak kabul edilir. Ayrıca Kuran’ı Yunancaya tercüme etmiş ve Osmanlı müziği üzerine bir de tez hazırlamıştır.
Cantemir, Rusya imparatoru Büyük Peter’in yanında Osmanlılara karşı savaşmış 1711’de mağlup edilmiş ve hayatı Rusya’da sona ermiştir. Fener’deki Merdivenli Mektep Sokağındaki evi bugün restore ediliyor.
Fenerliler (Phanariotes)
Fener, elit bir Osmanlı Rum cemaatinin yaşadığı semt olmuş yıllarca. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u aldıktan sonra Osmanlı’nın yeni başkentini bir dünya şehri yapmaya karar verdiği için, ataları burada yaşamış olan Rumları geriye gelip Haliç kıyısında evlerini yapmak üzere davet etmiş. Zaman içinde bir kısmı, Eflak ve Boğdan’da olduğu gibi vali ya da saraya tercüman (dragoman) olsalar da, zengin Fenerliler’in çoğu servetlerini ticaretten kazanmış. Aynı zamanda eğitime ve geleneksel Yunan kültürünün korunmasına da büyük önem veren semt sakinleri, o zamanlarda Balkanları saran devrim ateşinin önüne zorlukla durabilmişler. Bununla beraber, 1821’deki Yunan ayaklanmasında çoğu intikam peşindeki ayaktakımının evlerini yakması ve burada oturanları öldürmesi sonucu büyük bedel ödemek zorunda kalmışlar. Patriğin bu ayaklanmaya karşı olmasına rağmen asılması, çoğu Phanatiot’un yurt dışına ya da en azından Pera’ya kaçmasına neden olmuş. Fener bir daha asla toparlanamamış.