31 Ara ESKİŞEHİR
Eskişehir’e ne zaman gitsem hep aynı şeyi söylerim. “Bir şehrin kaderi nasıl değişir”e ülkemizdeki en başarılı örnek. Bilenler bilir, 2003’e kadar Eskişehir, belki büyük ama bir o kadar da silik bir şehirdi. Soğuğu, çamuru, Porsuk Çayı’nın kirliliği konuşulurdu. Yemek için keyifli bir yer bulmak bile zordu. Ama sonra adeta sihirli değnek değmişçesine dönüştü her şey. Tabii ki birdenbire olmadı. Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in Belediye Başkanlığı, yıllar içinde şehre bir vizyon ve kimlik kazandırdı. Ve artık bozkırın ortasında yeşiliyle, plajıyla, gondollarıyla, müzeleriyle, temizliği ve düzeniyle anılan bir kent çıktı ortaya. Haliyle tüm bunlar turizmden aldığı payı da artırdı. Eskiden Eskişehir’e sadece okumaya gidilirdi şimdi Eskişehir’e gezmeye de gidiliyor. Peki nereler geziliyor? İşte hem geçmişten gelen mirası hem yeni kazandıklarıyla, Eskişehir’in en güzel adresleri.
Odunpazarı’nın Renkleri
Eskişehir tarih boyunca en büyük gelişimini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış. Tren yolunun kente ulaştığı 19. yüzyıl sonlarında kereste ticaretinin merkezi haline gelmiş. Öyle ki çevredeki ormanlardan elde edilen keresteleri ihraç ederek, Osmanlı’nın dış borçlarını ödeyen kaynaklardan biriymiş. Kente ait eski fotoğraflarda bugün Odunpazarı Mahallesi olan ve çoğunlukla Türklerin yaşadığı tepelik bölgede toplanan keresteleri taşıyan at arabalarını görmek mümkün.Odunpazarı, son yıllarda geçirdiği restorasyon ile daha da güzelleşti. Kentin gözde ilçesi, rengarenk Osmanlı evlerinin arasında gezinebileceğiniz ve eski konaklar arasında tarihe dalıp gideceğiniz bir yer.
Tarihten Miras Konaklar
Odunpazarı’ndaki eski evlerin çoğu restorasyondan sonra farklı amaçlarla ziyarete açılmış. Birçoğu kafe – restoran olarak kullanılıyor. Hafız Efendi Konağı 1717 yılında yapılmış. Bir kahve molası için uğrayabilirsiniz. Kurşunlu Cami’nin yakınındaki Beylerbeyi Konağı’nda, eski bir eczacının mesleki koleksiyonunu görebilirsiniz. Eczanesinin yeniden kurgulanmış halini ve birçok suni uzvun saklandığı tozlu dolabını görmek ilginç. Bir de İsmail Alkılıçgil Fotoğraf Evi’ni görün derim. 2003 yılında 75 yaşında hayata veda eden ve tüm yaşamını buradaki evde geçiren Bulgaristan doğumlu fotoğrafçının çektiği karelerden çok etkilenmiştim.
Alaaddin Camii
Eskişehir’de hüküm süren devletler arasında Selçuklular da var. Şehirde inşa ettikleri en önemli eser ise Alaaddin Camii. 1268 yılında yapılan tek mekanlı, dikdörtgen planlı bu caminin ne yazık ki tamamı günümüze ulaşamamış; ulaşan kısmı da inşa edildiği dönemin özelliklerini yitirmiş. Caminin banisi, Mevlana’nın öğrencilerinden olan Cacaoğlu Cibril.
Kurşunlu Külliyesi
Odunpazarı bölgesinde yer alan 16. yüzyıldan kalma Kurşunlu Külliyesi şehrin görülmesi gereken duraklarından. Osmanlı vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış; tamamlandığı tarih 1525. Mimarı konusunda ise uzlaşılmış bir bilgi yok. Buranın Mimar Sinan eseri olduğunu öngörenler var ancak kendisinden önce Mimarbaşı olan Acem Ali tarafından yapıldığını kabul edenler ağırlıkta. Külliye; cami, şadırvan, medrese, talimhane, harem, imâret, Mevlevî şeyhlerine ait türbe ve iki kervansaraydan oluşuyor.
Atlıhan’da El Sanatları
Bir 19. yüzyıl kervansarayı olan Atlıhan, Eskişehir’in el sanatları merkezine dönüşmüş. Geçmişte civar köylerdeki ormancıların kereste taşıyan arabaları ile gelip kaldığı kervansaraymış. Sonra restore edilmiş ve şimdilerde 20’nin üzerinde dükkâna ev sahipliği yapıyor. Dükkanların çoğunda lületaşından yapılan objeler satılıyor. Ama farklı türde işler de var.
Porsuk’la Gelen Değişim
Odunpazarı’ndan çıkıp Hamamyolu Caddesi’ni takip ederek şehir merkezindeki Köprübaşı’na yürüyerek ulaşabilirsiniz. 19. yüzyılda burası şehrin daha çok Ermeni ve Rum asıllı vatandaşlarının yaşadığı bölgeymiş.Maalesef, 1922’de geri çekilen Yunan ordusu bölgeyi ateşe vermiş. Bu yüzden günümüzde modern bir görüntü sergiliyor ama şehrin en canlı bölgesi burası bence. Yol boyunca akan nehrin etrafı heykel ve çeşmelerle süslenmiş, birçok lezzet durağı var, seçin birini molanızı verin. Zaten Eskişehir’in kaderinin değişmesinde dönüm noktası Porsuk Nehri’nin temizlenmesi oldu. Hem turizmi canlandı hem de şehir halkını mutlu etti. Bence en önemli kısmı da bu. Çünkü bir yere gittiğinizde insanlar orada yaşamaktan mutluysa bu kentin her yerine yansıyor. Siz de o mutluluğun parçası olduğunuz için kendinizi iyi hissediyorsunuz. İşte Eskişehirlilerde bu yaşadığı yeri sevme havası belirgin biçimde var.
Hamamlar
Eğer meraklıysanız, Hamamyolu Caddesi’nin sonundaki Köprübaşı’nda birçok hamam var. Çoğunluğu erkeklere ait olan hamamlardaki su, 55 derecede çıkıyor topraktan. Zaten bu bölgenin adı bir zamanlar Sıcaksular’mış. Roma ve Bizans yöneticilerinin sarayları da buradaymış ama saraylar günümüze ulaşamamış ne yazık ki…
Sazova Parkı
Yaklaşık 400 bin metrekareye kurulan Sazova Bilim, Kültür ve Sanat Parkı, özellikle çocuklu ailelerin çok sevdiği bir yer. İçindeki masal şatosu fotoğrafların başrolünde. Şatonun irili ufaklı 26 kulesi var. 26 rakamı da rastgele seçilmemiş, Eskişehir’in plakasına atıf yapılmış. En büyük kuleler ise Türkiye’nin tarihi kulelerinden ilhamla yapılmış. İstanbul’dan Galata, Adalet ve Kız kuleleri ile Amasya’dan Burgulu Kule, Mardin’den Ulu Kule, Diyarbakır’dan Çan Kulesi ve Antalya’dan Yivli Kule örnek alınmış. Sazova’da oyun parklarından restoran kafelere, bilim merkezinden açık havada deney düzeneklerine, müze gemiden amfi tiyatroya kadar birçok bölüm var. Ve tabii ki alabildiğine yeşillik…
Denizi Yok, Plajı Var
Kent Park, Eskişehir’in en ilgi çeken durakları arasında. Yeni Otogar’a yakın noktadaki park, 300 bin metrekareye kurulmuş. İlginin esas nedeni ise Türkiye’nin ilk yapay plajının burada kurulması. Denizi olmayan bir kentte plaj olur mu? Olurmuş, Eskişehir ezberleri bozdu. Parkın Porsuk Çayı’na bakan kısmında yapılan yapay plajda, gerçek deniz kumu kullanılmış. Açık ve kapalı havuzlar, şezlonglar, şemsiyeler ile tam bir sahil kenti havası oluşturulmak istenmiş; hiç de fena olmamış. Gençler ve çocuklu aileler için Eskişehir’in yaz sıcağından keyifli bir kaçış adresi. Kent Park’ta bir de yapay gölet var. Süzülen kuğuları izleyebilir, restoranlarda yemek yiyebilir, uzun yürüyüşler yapabilir isterseniz at binmeyi bile deneyebilirsiniz.
Haller Gençlik Merkezi
Eskişehir, eskinin yeniye uyarlamasının en başarılı yapıldığı kentlerden biri. Eskiden yaş sebze-meyve hali olarak kullanılan bir yer en fazla nasıl değerlendirilebilir ki sorusuna alkışlanacak bir yanıt çıkmış. Hal binası geçirdiği restorasyondan sonra Gençlik Merkezi adıyla hizmete girmiş. Kafeler, barlar, kitapevleri, hediyelik eşya dükkanları, restoranlar, kafeler ile gençlerin enerjisiyle yeniden hayat bulmuş bina. Mutlaka uğrayıp bu değişimi görün.
Friglerin İzinde
Eskişehir, muhteşem Frig Vadisi’nden Midas Şehri Yazlıkkaya’ya kadar olan bölgeyi gezmek isteyenler için de adeta üs konumunda. Burada kayıp Frigya yerleşimlerini hatırlatan diğer pek çok şeyin yanı sıra kayalara oyulmuş devasa yazıtları da görebilirsiniz. Yolunuzun üzerindeki Seyitgazi’de, 8. yüzyılda yaşamış kahraman Battal Gazi’nin türbesi var. Olağanüstü güzellikte bir 13. asır cami külliyesine yapılmış. Bir sürü bacasıyla dikkat çeken külliyede, haklarında pek de bir şey bilinmeyen başka türbeler de var.
ESKİŞEHİR LEZZETLERİ
Eskişehir mutfağında hamur işleri ve etli yemekler büyük yere sahip. Balkan ve Tatar mutfağının etkilerinin oldukça hissedildiği bir yemek kültürü var. En meşhur lezzet ise çi börek; Eskişehir’ e gitmeyenler dahi ününü duymuştur. Tatarlar “çi” kelimesini güzel anlamında kullanırmış, bu lezzetli ama bol yağlı böreğin adı da buradan geliyor. Met helvası da oldukça meşhur; pişmaniyeyi anımsatan bir tür tatlı. Adı çelik çomak benzeri bir oyundan geliyormuş. Eskiden bu oyunu büyükler oynar, kaybeden taraf da diğerine helva yapıp ikram edermiş. Zaman içinde oyunla helva aynı adla anılır olmuş. İşte benim mutlaka tadılmalı listem:
- Fahrettin Usta’da Balaban Kebabı
- Pino’da Hamburger
- Kırım’da Çi Börek
- Mazlumlar’da Trileçe ve Keşkül
- Karakedi’de Boza
- Balkan Helvacısı’nda Met Helva
ADI NEREDEN?
Eskişehir’in ilk adı bugünküne oldukça uzakmış. Ortaçağ’a kadar Dorylaion ve Doryllaeum adlarıyla anılmış. Bu antik yerleşim, şimdiki Eskişehir’in merkezine 3 kilometre uzaklıkta bulunan Şarhöyük’ün olduğu bölgedeymiş. O dönem de bugün olduğu gibi şifalı sularıyla ünlüymüş. Kentin bugünkü adını alışı ise Türklerin bölgeye yerleşmesiyle olmuş. Buradaki antik şehrin kalıntılarına bakarak, bölgeye “eski şehir” demişler. Yüzyıllar boyu ismi değişmeyerek, günümüze dek ulaşmış. Adının aksine kendini sürekli yenileyen şehir, Hitit uygarlığından izlere ve özellikle Frigya Krallığı’ndan birçok kalıntıya sahip.
DAHASI VAR
Şehir hakkında daha fazlasını merak edenler, “Eskişehir Müzeleri” yazıma göz atmayı unutmayın.