20 Mar DİVAN YOLU
İmparatorlar Yolu
Yolun tamamını tempolu bir yürüyüşle 15-20 dakikada katedebilirsiniz, ama geçmişten öyküler duymak, tarihe dokunmak istiyorsanız yavaşlayın, bu yoldaki her taşın, her binanın anlatacakları var. Tarihi camilerin, eski okulların, kütüphanelerin ve ünlü anıtların, hepsi bu yolda sizi bekliyor. Çoğu orijinal olan taşlara ve duvarlara dokunduğunuzda yüzyıllar önce burada yaşamış insanlarla el sıkışmış gibi hissedeceksiniz kendinizi.Sadece üç büyük imparatorluğun değil, zamanında tüm dünyanın başlangıç noktası olmuş bir yol Divan Yolu. Yanlızca dikkatle gezilmeyi değil, saygıyı ve korunmayı da hak ediyor.
Eski zamanlarda Augustaion’dan (şimdiki Sultanahmet Meydanı), Dyrrachium Limanı’na (günümüzde Arnavutluk’taki Durres Limanı) uzanan 1000 kilometreden daha uzun olan Egnatia Yolu’nun (Via Egnatia) bir parçasıymış Divan Yolu. IV. yüzyılda şehir surlarının inşa edilmesiyle birlikte ismi resmi olarak Via Regia (Kral Yolu) olarak değiştirilmiş, ancak halk arasında Mese (Anayol) olarak anılmaya devam edilmiş. Bizans İmparatorluğu döneminde yol önemini yitirmiş, eski canlılığına yeniden kavuşması ise Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı’ndaki toplantılara gidip gelen vezirler ve sadrazamlar tarafından kullanılması sayesinde olmuş. O günlerden itibaren Divan Yolu olarak bilinen bu yol günümüzde, Yeniçeriler sonra da Ordu Caddesi ile birleşiyor.
Milyon Taşı
Divan Yolu ’ndaki en önemli ama en az dikkat çeken anıtlardan biri olan Milyon Taşı (Miliarium Aureum) tam Yerebatan Sarnıcı’nın üzerinde bulunuyor. Tüm antik Roma yollarının başlangıç noktası sayılan bu mermer taşın işlevi, o dönemin şehirlerinin İstanbul’a olan uzaklığını ölçmek için sıfır noktasını göstermekmiş. Milyon Taşı’nın hemen sağında Osmanlı Su Terazisi’nin kalıntılarını ve Topkapı Sarayı’nın Haremağası olan Hacı Beşir Ağa tarafından 1744 yılında yaptırılan Beşir Ağa Çeşmesi’ni görebilirsiniz.
The Pudding Shop
Muhallebici olduğu günlerde The Pudding Shop diye geçen Lale Restaurant 60 ve 70’li yıllarda Katmandu’ya giden Hippilerin buluşma yeri idi. Bugün ise açık büfe yemekleriyle turistlere hitap ediyor. Mekan Türkiye’nin yurtdışındaki imajını çok olumsuz etkileyen ve yıllarca gösterilmesi yasak olan Gece Yarısı Ekspresi (Midnight Express) filminde Billy Hayes’in polislerle konuştuğu ve uyuşturucuyu birinden satın aldığını söylediği yerdi.
Cevri Kalfa İlkokulu
1819’da Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılan Cevri Kalfa İlkokulu, İstanbul’da döneminin en büyük ilkokuluymuş. Harem’deki kızlardan biri olan Cevri Kalfa, Yeniçerilerin bir ayaklanması sırasında, II. Mahmud’un hayatını kurtarmış. Sultan da adını okula vererek şükran borcunu ödemiş. 1858’de kız okulu, 1930’da matbaa okulu ve 1945’te de tekrar ilkokul olan bina, 1985’te Türk Edebiyatı Vakfı’na verildi. Restorasyonu 2009’da tamamlanan binanın önündeki çeşme gözden kaçmayacak bir zarafete sahip.
Firuz Ağa Camii
Tramvay durağının karşısında, II. Bayezid’in Hazinebaşısı Firuz Ağa tarafından 1491’de yaptırılmış küçük ama bir o kadar mükemmel mimariye sahip Firuz Ağa Camii var. Sekiz köşeli kasnak üzerine oturtulmuş zarif kubbesi ve üç kemerli revakıyla Bursa usulünü yansıtan cami tek minareli. Caminin bir başka özelliği ise imamının Sultanahmet Camii imamı ile ezanı düet şeklinde okuması. Biri durduğunda diğeri başlıyor ve mükemmel bir uyum içinde ezan okuyorlar.
Camiyi biraz geçince yolun gerisinde rastlayacağınız küçük parkta etrafa saçılmış tarihi kalıntılar var. Bunlar Bizanslı iki soylunun, Antiochus ve Lausus’un, saraylarından günümüze ulaşmış. Daha sonra burası Hıristiyanlığa olan inancından ötürü İ.S. 300’lerde öldürülen Chalcedonlu (Kadıköylü) Azize Euphemia’nın gömüldüğü yer olmuş. Bu parkta İstiklal Marşı’nın yazarı, şair Mehmet Akif Ersoy’un (1873-1936) büstünü de görebilirsiniz.
Sarnıçlar
İmran Öktem Caddesi’nden sola döndüğünüz zaman Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra şehirdeki ikinci büyük sarnıç olan Binbirdirek Sarnıcı’na rastlarsınız. Artık içinde su olmayan ve geçirdiği restorasyondan sonra 1500 kişi kapasiteli bir restoran olarak hizmet veren sarnıç, kayıtlara göre, IV. yüzyılda İmparator Büyük Konstantin’in hükümranlığı sırasında Senatör Philoxenus tarafından yaptırılmaya başlanmış. Günümüze ulaşan kısımları ise V. ve VI. yüzyıldan kalma. İçinde sadece 224 sütun var. “Binbirdirek” adı ya sütunların birbiri üstüne bindirilerek yapılmasından dolayı ortaya çıkan “bindirme direk” sözünün günümüze değişerek gelmesi, ya da “binbir” kelimesinin Türkçe’de aynı zamanda “çokluk” anlatmak için kullanılmasından kaynaklanıyor.
Sarnıç hakkında anlatılan hikayelerden biri, belki de en korkunç olanı, XVII. yüzyılda hizmetçisi Tayyarzade’yi kullanarak erkekleri kumarhanesinde tuzağa düşüren ve onları öldürdükten sonra sarnıca atan Cevahirli Hanım Sultan hakkında. Daha sonraları, sarnıcın kubbesi kıymet bilmez kişiler tarafından daha kolay çöp atılabilmesi için genişletilmiş ve sarnıç bir mezbelelik haline gelmiş, öyle ki restorasyona başlayabilmek için sarnıçtan 7000 kamyon dolusu çöp çıkartılmış.
Eskiden Eminönü Belediye olan binanın hemen altında IV. yüzyılda inşa edilen Şerefiye (Theodosius) Sarnıcı var. Sarnıç 2009 yılında restore edildi.
Fuad Paşa Camii
Çok az insanın ikinci kez dönüp baktığı Fuad Paşa Camii, aslında son dönem Osmanlı mimarisini yansıtan mücevherlerden biri. Peykhane Caddesi’nde, Şerefiye Sarnıcı’na çok yakın olan cami sadece taş işçiliği için bile görülmeye değer. Kubbesinin güzelliği, duvarlarını kaplayan işlemeleri ile türünün en güzel örneklerinden biri olan sekiz köşeli cami, ıslahatçı sadrazam Keçecizade Fuad Paşa (1815-69) tarafından 1816 yılında yaptırılmış. Fuad Paşa’nın türbesi de caminin avlusunda yeralıyor.
Padişah Türbeleri
Divanyolu’ndan Kapalıçarşı’ya doğru yürüdüğünüzde Sultan II. Mahmud (1808-1838), Abdülaziz (1861-1876) ve II. Abdülhamid’in (1876-1909) türbelerini görürsünüz. Bu türbelere ev sahipliği yapan bina, ünlü Ermeni mimar Garabet Amira Balyan tarafından 1840’ta yapılmış. Ziya Gökalp’in (1876-1924) ve 2009’da ölen son Şehzade Osman Ertuğrul Efendi’nin de mezarının bulunduğu bu türbenin mimarının önemli eserleri arasında Dolmabahçe Sarayı, Mimar Sinan Üniversitesi binası, İstanbul Teknik Üniversitesi binası gibi daha nice şaheserin yer aldığını söylersek belki bu türbenin güzelliği hakkında bir fikir sahibi olursunuz. Padişahlar ve yazarların yanısıra türbede yatan kadın efendiler, ikballer ve şairlerin kalabalıklığı esprilere de konu olmuş. Rivayete göre; Ahmed Vefik Paşa “Beni Rumeli Hisarı’na gömün, bu türbeye gömülüp de hayatım boyunca uğraştığım adamlarla ahirette de tepişmek istemem” demiş.
Yolun karşısında 1661 senesinde inşa edilen Köprülü Kütüphanesi’ni görebilirsiniz. Kütüphane, her ikisi de kendi dönemlerinin güçlü sadrazamlarından olan Mehmed Paşa (1578-1661) ve oğlu Fazıl Ahmed Paşa (1635-76) tarafından yaptırılmış.
Basın Müzesi
Sadrazam Saffet Paşa tarafından 1865 yılında Fossati Kardeşlere yaptırılmış olan binanın 1983’te müze olması kararlaştırılmış. 1984-1988 yılları arasındaki restorasyondan sonra hizmete açılmış. Basın Müzesi (pazar günleri kapalı) şehrin bu kısmının bir zamanlar ülkedeki matbaa sanayinin kalbi olduğunu hatırlatıyor.Buraya geldiğinizde 1870’lerden kalma devasa bir litografi (taş baskı) makinasını, aynı dönemden kalma ofset baskı makinasını ve ünlü gazetecilerin kameralarını da görebilirsiniz. Zemin katında ise dinlenebileceğiniz bir kafenin ve hediyelik eşya dükkanının keyfini sürebilirsiniz.
ALIŞVERİŞ
Türkiye ve Ortadoğu’ya ait İngilizce kitapların en iyi örneklerini, Book Shop’un (Tel: 0212 512 04 56) Sultanahmet tramvay durağının iki yanında bulunan şubelerinde bulabilirsiniz.
NASIL GİDİLİR?
Eminönü’nden tramvaya binip Sultanahmet’te inin ya da Beyazıt Meydanı’ndan yürüyün.
NE YAPILIR?
Dr. Emin Paşa Sokak’ta yer alan Sultanahmet Hamamı’nı (Tel: 0212 513 72 04, www.sultanahmethamami.com) ziyaret edebilirsiniz. XV. yüzyıl sonlarında Fenari İsa Camii’ne gelir sağlamak amacıyla inşa edilen hamam yeni restore edildi ve hizmete sunuldu. Haftanın belli günleri saat 19:30’dan itibaren Basın Müzesi’nde (www.istanbuliveproduction.com) semazen gösterisini izleyebilirsiniz