20 Ağu Cihangir
CİHANGİR ve ÇUKURCUMA SOKAKLARININ İSTANBUL’U
İstanbul’un kedileriyle simgeleşen, mahalle sıcaklığını korumayı başarabilen, özgün kafeleri ile otantik dokunuşların göz kırptığı ince bir zevke sahip semtidir Cihangir. Şehrin kalbinde çılgın kalabalıklara bulaşmadan yaşamanın adresi olarak kabul görür. Entellektüel sohbetlerin havada uçuştuğu buluşmaların adresi; İstanbul’un içindeki İstanbul’u yaşamak isteyenlerin günübirlik gezi-fotoğraf yolculuklarının meskenidir…
Adı Kanuni’nin Oğlundan
Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Cihangir’in adı verilmiş semte. Aslında aynı adı taşıyan cami vermiş demek daha doğru. Üvey kardeşi Mustafa’nın katledilmesinin üzüntüsüyle henüz 22 yaşında yaşama veda etmiş Cihangir; yıl 1553’müş. Boğaz’a hakim bir tepe üzerine adına bir cami yapılmış. Bir Koca Sinan eseri olan bu yapı, İstanbul’un mutlaka görülmesi gereken camilerinden biri. Küçücük bahçesinin sunduğu huzur dolu atmosfer ve muhteşem manzara “ömürlük” sıfatını hak ediyor.
Cami büyük bir yangın atlatmış ve gördüğü hasar üzerine 2. Abdülhamid yenilenmesini istemiş. 1874’te restorasyondan geçirilmiş. Mimarisi, Balyan Ailesi’nin imzasını taşıyan Dolmabahçe ve Ortaköy camilerini anımsatıyor. İçine girdiğinizde ise mihrabında yer alan bulut resimleri hemen dikkatinizi çekiyor.
Selvilerden Geriye Adı Kaldı
Cihangir sokakları sürprizlerle dolu. Mesela kulağınıza Fransızca, İngilizce oyunlar oynayan çocukların sesleri çalınabilir; şaşırmayın. Zira Cihangir, İstanbul’a yerleşen yabancıların ikamet için seçtikleri semtler listesinde üst sıralarda yer alıyor.
İstanbul’un şehir hayatının soluk alıp verdiği noktaların başında Taksim ve İstiklal Caddesi gelir. Cihangir’i Taksim Meydanı’na bağlayan Sıraselviler Caddesi ise semtin en işlek güzergahı. Caddede bir zamanlar birbirinden güzel köşkler ve selvi ağaçları yer alırmış. Şimdilerde boyluboyunca uzanıp giden o güzelliklerden geriye sadece caddenin adının kaldığını düşünmek, eski İstanbul’a hüzünlü bir selam göndermekten başka bir anlam taşımıyor ne yazık ki…
Firuz Ağa Camii
Sıraselviler Caddesi’nin Defterdar Yokuşu’na bağlandığı noktada yer alan Firuz Ağa Camii, bana kalırsa Cihangir’deki en özel yapılar arasında. Yeşil – beyaz renkleriyle hemen dikkatleri çeken cami, 2. Bayezid’in Hazinebaşısı Firuz Ağa tarafından 1491 senesinde yaptırılmış. Tıpkı Cihangir Camii gibi 1823’teki büyük Cihangir yangınında o da zarar görmüş. Cihangir Camii’nden farklı olarak Firuzağa Camii’nin yenilenmesi 2. Mahmud döneminde yapılmış çünkü sultan yangının hemen ardından cami için yenileme çalışmasını başlatmış. Caminin ve asmalarının altındaki popüler çay bahçeleri İstanbulluların en çok rağbet ettiği yerler arasında…
Orhan Kemal’in Anısına
Eğer bir Cihangir – Çukurcuma keşfine çıktıysanız, atlamamanız gereken iki önemli müze var. Üstelik ikisi de edebiyatımızın iki büyük kalemine ait. İlki, farklı toplumsal katmanların yaşamlarına dokunan etkileyici hikayelerin sahibi Orhan Kemal’in adını taşıyor. Gerçek adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal ve arkadaşlarının Nuruosmaniye’de gittikleri orijinal İkbal Kahvesi yıkılınca bir kopyasını Akarsu Caddesi’nde yapmışlar. Şimdi müze olan bu 3 katlı yapıda; yazarın çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş fotoğrafları, daktilosu, bazı özel eşyaları ve mektupları, kitaplarının ilk baskıları, çalışma odasının modeli, öldüğünde yüzünden alınan maske, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Haldun Taner ve Sait Faik’le çekilmiş fotoğrafları sergileniyor. Müze ayrıca, sanatçının eski eserlerinin yeniden basılması, basılmamış eserlerinin de derlenerek gün yüzüne çıkartılması gibi görevleri de yerine getiriyor. 1972 yılından beri Orhan Kemal Roman Ödülü’nü de düzenliyor.
Antikacıları Gezmeden Dönme
Çukurcuma’ya gittiğinizde yapmadan dönülmeyecek en önemli şey ise antikacıları gezmek. İstanbul’da antika alışverişi yapabileceğiniz en iyi mekanlar burada. Eski parçalardan üretilmiş yeni ve ilginç tasarımlar bulabileceğiniz birçok dükkan da var. Özellikle; Anadol Antique House, Anadolu Mezat, Antika 18, Eski Fener, Gelgör Antik, Hikmet & Pınar ve daha çok eski elbiseler konusunda uzmanlaşmış Leyla mutlaka uğranması gereken adresler.
Çukurcuma saatlerce sıkılmadan dolaşabileceğiniz rengarenk bir atmosfere sahip. Adını Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonra ilk cuma namazını burada kılmasından aldığı düşünülen bu tarihi semtte, daracacık sokaklarda kaybolmanın keyfi bambaşka. Bu kayboluşta karşınıza Ağa Hamamı da çıkacak; Fenerbahçe Deniz Feneri’ne gelir sağlamak için 1562’de inşa edilen hamam bugün turistlere hizmet veren popüler bir mekan.
İstanbul’un Soho’su Tomtom
Eğer biraz da bölgenin yeni ve değişen yüzünü görmek isterseniz, bu kez yönünüzü Tomtom Mahallesi’ne çevirin. Son yıllarda ciddi bir dönüşüm yaşanıyor bu bölgede. Geçmişte çok zengin ve ihtişamıyla adından söz ettiren bir mahalleymiş. Karaköy ile Galatasaray arasında kalan Çukurcuma’ya komşu bu mahalle; konsolosluklar, okullar, saraylar ve kocaman bahçelerle sarmalanmış eşsiz bir vaha. Şimdilerde yine o ışıltıyı yakalamak için birbiri ardına atılan adımlarla çehresini yeniliyor. İngiltere’deki Soho, Newyork’taki Meatpacking, Paris’teki Marais gibi bir tasarım mahallesi olma yolunda hızla ilerliyor.
Tomtom Adı Nereden?
Mahallede yer alan Tomtom Kaptan Camii, 16. yüzyıldan kalma. 1592 yılında Mehmet Kaptan isminde biri inşa ettirmiş. 1850’lere gelindiğinde Tomtom Abdullah Efendi adında bir imam binanın bakımını yaptırınca caminin adı ikisinin adının birleşmesinden oluşmuş. İmamın müziğe meraklı olduğu ve lakabının da “tumtum”dan geldiği söyleniyor.
Tomtom Kaptan Sokağı’nın sonunda bulunan sarı renkli Fransız ya da Kapitülasyon Mahkemesi’nde, Fransız elçiliğinin himayesindeki Fransız vatandaşlarının davalarına bakılırmış. Mahkemenin komşusu Venedik Sarayı; tam karşısında ise yine köklü bir geçmişe sahip olan Fransız Sarayı bulunuyor. Bugünkü halini büyük Pera yangınından sonra alan Fransız Sarayı’nın mimarlığını Parisli Mimar Pierre Laurecisque üstlenmiş. Dış cephesi sade bir görüntü çizen ve bugün başkonsolosun ikametine ayrılan saray binası; içindeki kilisesi, okulu ve enstitüsü ile Beyoğlu’nun merkezinde ayrı bir şehir havasında. Tarihi 1850’lere uzanan eski Fransisken rahibelerinin konutu ve yanında yer alan binalar ise 2000’li yıllarla başlatılan restorasyon çalışmalarıyla aynı sokağı paylaştığı Avrupa saraylarıyla uyumlu hale geldi.
Ödüllü Proje
Tomtom Mahallesi’nde yer alan Boğazkesen Caddesi üzerinde ise galeriden zanaat atölyesine, tasarım mağazasından yeme içme mekanlarına keşfedebileceğiniz pek çok adres bulunuyor. Cadde, özellikle fotoğraf aşığı yerli ve yabancı turistler için vazgeçilmez.
Bir de mahallenin tam ortasında, yeni bir proje yapılıyor. Tomtom Gardens adı verilen proje, geçen yıl Sign of the City Awards kapsamında “En İyi Konut” ödülünü aldı. 3 farklı avlu etrafında toplam 17 binadan oluşan görkemli bir yenileme projesi. İlk avlu geçtiğimizyıl tamamlandı; Tomtom Kaptan Sokak’ta yer alıyor. İtalyan bir peyzaj mimarı ile çalışılarak, muhteşem bir ortaya çıkarılmış. Sanat ve tasarım odaklı mekanlar da faaliyete girmiş. Tomtom Gardens 2. etap ise Boğazkesen Caddesi’nde, Fransız yetimhanesi ile komşu olacak. 3. etap da Boğazkesen’de Tomtom Kaptan Camii’nin tam karşısında yer alacak. Projedeki tüm etaplar iki yıl içerisinde tamamlandığında; yeme içmeden modaya, sanat galerilerinden tasarım mağazalarına 25 farklı mekan açılacak. Ayrıca; Yugoslav Okulu, Avusturya Macaristan Okulu, Baltazzi Apartmanı, Otel Italia Dakar gibi tarihi binalar yenilenecek.
İlk Sinema Salonu
Sıraselviler’den sahile doğru ilerlerseniz, İstanbul’un ilk sineması Majik’e de ev sahipliği yapan Taksim Sahnesi’ni görürsünüz. Adımlarınızın sayısı arttıkça bu kez karşınıza Romanya Konsolosluğu çıkar. 19. yüzyıldan kalma zarif bir köşk olan bu yapı, aslında Osmanlı döneminde İngiliz Sefareti’ne aitmiş. Rum Mimar Kampanaki tarafından tasarlanan Belçika Konsolosluğu da yolunuzun üzerinde rastlayacağınız etkileyici yapılar arasında. Konsolosluğun karşısındaki Meşelik Sokak’ta 19. yüzyıldan kalma koyu renkli iki büyük taş yapı görürsünüz; sağdaki Zapion Rum Kız Lisesi, soldaki ise Eseyan Ermeni Lisesi.
Masumiyet Müzesi
İkinci müze ise halen aramızda olan bir yazara, Orhan Pamuk’a ait. Çukurcuma Caddesi üzerinde yer alan Masumiyet Müzesi, ülkemize Nobel’i getiren ilk isim Orhan Pamuk’un projesi. Pamuk aynı adı taşıyan ve kızı Rüya’ya ithaf ettiği romanını 2008 yılında yayımlamıştı; müze ise 2012 baharında açıldı. 1897’den kalma üç katlı tarihi bir binada yer alan müze, 2014’te Avrupa’da “Yılın Müzesi” ödülünü kazandı. Müzeyi gezmek için romanı okumuş olmak zorunda da değilsiniz. Ama okursanız her şeye çok daha anlamlı gözlerle bakacağınız kesin. Çünkü roman kahramanlarının kullandığı eşyalar, giydiği kıyafetler, hayalleri, gördükleri, yaşamlarında biriktirdikleri her şey müzenin vitrinlerinde çıkıyor karşınıza.