20 Mar CAĞALOĞLU
Osmanlı’dan Günümüze
Osmanlı Devleti’nin sadaret makamı ve yönetim merkezi olan Babıali’nin varlığıyla semt 18. yüzyıldan itibaren özellik kazanmış ve bölge Osmanlı bürokrasisinin, sadaret mensuplarının, paşaların yaşadığı bir bölge halini almış. 1870’lerden sonra ise Cağaloğlu, Türk basının merkezi haline gelmeye başlamış. 1990’larda birçok büyük gazetenin taşınmasıyla eski etkisini kaybetse de tarihi dokusu ile kentin çekim noktalarından biri olmayı sürdürüyor.
Cağaloğlu’nun adı, söylendiğine göre Cenovalı Cicala ailesinden gelen ve sonrasında bir Osmanlı amiral ve politikacısı olan Ciğalazade Yusuf Sinan Paşa’dan (1545-1605) geliyor. Yusuf Paşa’nın aile isminin Türkçeleşerek önce Ciğalaoğlu olduğu, daha sonra da zaman içinde Cağaloğlu’na dönüştüğü düşünülüyor. XX. yüzyılın başlarında burası basın sektörünün merkeziydi, gazete binaları Bab-ı Ali’de bulunuyordu. Gazeteler İkitelli ve diğer yerlere taşındılar. Bu bölgede hala çok sayıda kitapçı ve matbaa var.
Cağaloğlu Hamamı
Yerebatan Sarayı’nın biraz ilerisinde yer alan Cağaloğlu Hamamı (Tel: 0212 522 24 24, www.cagalogluhamami.com.tr) aralarında, Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm, Britanya Kralı VIII. Edward, Macar besteci Franz Liszt, İngiliz hemşire Florence Nightingale, Rus balet Rudolf Nureyev ve Mısırlı aktör Ömer Şerif’in de olduğu birçok ünlü ziyaretçiyi ağırlamış. Muhtemelen İstanbul’daki hamamların en güzeli olan Cağaloğlu diğerleriyle kıyaslandığında o kadar eski değil. 1741 yılında Sultan I. Mahmud tarafından yaptırılmış. Padişah bu hamamı, geliriyle Aya Sofya’daki kitaplığın masraflarını karşılaması için yaptırmış. Odun ve su kıtlığına neden oluyor diye büyük hamam yapımını yasaklayan kanundan kısa bir süre önce inşa edildiği için son büyük Osmanlı hamamı olarak da tarihe geçmiş.
Hamamı yapanlar hakkında çok az şey biliniyor. Planların baş mimar Süleyman Ağa tarafından çizildiği ve binanın Abdullah Ağa tarafından tamamlandığı düşünülüyor. Hamam açılır açılmaz saraydan ve eşraftan önemli kişileri müşteri olarak kendisine çekmiş.
İstanbul’daki çifte hamamlardan biri olan Cağaloğlu’nda, kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler var. Hamamın erkekler kısmının girişinde, hemen yukarıda, hat sanatının en güzel örneklerinden biri hamamın kuruluşu ile ilgili bilgi veriyor. Barok tarzındaki yapı klasik hamam mimarisinden hemen ayırt ediliyor. Sıcaklıktaki sekiz mermer sütunlu kubbesi, ortadaki sekizgen göbektaşı ve kubbeli halvet hücreleri bu farklılığı ortaya koyuyor. Genelde diğer hamamlarda erkekler kısmının daha güzel olmasına karşı Cağaloğlu Hamamı’nın kadınlar kısmı da hoş. Barok uslubun her iki bölümde de kullanıldığı yapı daha sade tarzlarda inşa edilen hamamlardan ayrı bir yerde. Bu hamamı farklı kılan özelliklerinden biri de suyu ısıtmak için Ayvalık’tan getirtilen zeytin çekirdeklerinin kullanılması. 2003 Eurovision Şarkı Yarışması birincisi Sertab Erener’in “Every Way That I Can” isimli şarkısının klibi Cağaloğlu Hamamı’nda çekilmişti.
İran Konsolosluğu
Hamamdan trafik ışıklarına doğru yürüdüğünüzde T.C. Ziraat Bankası için yapılmış bir bina göreceksiniz. Binanın önünde bankanın kurucusu ve ıslahatçı bir politikacı olan Mithat Paşa’nın büstü var. Yolun karşısında ise restorasyon çalışmaları hiç bitmeyecekmiş gibi görünen XVII. yüzyıla ait Hadım Hasan Paşa Medresesi bulunuyor.
İran Konsolosluğu, İtalyan mimar Domenica Stampa tarafından 1866 yılında yapılmış muhteşem bir binada yer alıyor. İranlılara yapılan bir jestin neticesinde burası Suriçi’nde inşa edilen ilk konsolosluk binası olma özelliğini taşıyor.
İstanbul Erkek Lisesi
Türkocağı Caddesi’ne devam ettiğinizde, elçiliğin yanında 1897 senesinde Alexandre Vallaury tarafından Düyun-u Umumiye için I. Ulusal Mimari tarzında yapılan büyük binayı göreceksiniz. Düyun-u Umumiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen iflas ettiği ve yabancılar tarafından yönetildiği 1882 tarihinde kurulmuş. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber binaya gerek kalmamış. Birçok şirket binaya talip olmuş, fakat Atatürk burasının okula dönüştürülmesini ve “Genç Türklerin” tarihlerini öğrenerek burada yetişmelerini istemiş. 1964’den beri karma eğitim vermesine rağmen ismi hala İstanbul Erkek Lisesi olarak geçiyor.
Yolun devamında modern Türk tarihinde önemli bir rol oynayan ahşap bir yapı çarpacak gözünüze. Burası II. Meşrutiyet döneminde (1909-22) önemli bir rol oynayan Kırmızı Konak. İttihat ve Terakki Cemiyeti (Genç Türkler) Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanların yanında I. Dünya Savaşı’na girmesi gerektiğine burada karar vermiş. Tarihimizin çok çarpıcı öykülerini odalarında barındıran konak Cumhuriyet Gazetesi’nin eski merkeziydi. Maalesef günümüzde harap durumda ve restorasyona başlanmazsa geriye birşey kalmayacak.
Rüstempaşa Medresesi
Yürümeye Hoca Hanı Sokak boyunca devam edildiğinde, Mimar Sinan’ın 1550’de yaptığı Rüstem Paşa Medresesi’ne varıyorsunuz. Ana kapısının tüm ihtişamıyla dikkatinizi çekeceği medrese, dıştan dörtgen olmakla birlikte içeri girilince sekizgen yapısıyla sizi şaşırtmaya devam edecek. Kenarlarda kullanılan banyo ve tuvaletlerle duvarların doldurulması sekizgen yapıdan dışarıdaki dörtgen yapıya geçişi sağlıyor. Restore edilerek bir kültür merkezine dönüştürülen medrese, ne yazık ki çoğu zaman kapalı.
Vali Konağı
İran Konsolosluğu’ndan Ankara Caddesi boyunca aşağıya, sahile doğru yürüdüğünüzde, sağ kolda, tepenin üstünde Vali Konağı’nı görüyorsunuz. Topkapı Sarayı’nda yaşayan padişahlara hizmet eden sadrazamlar için yapılmış olan konak, Osmanlı Hükümeti’nin merkeziydi. O yüzden binanın diğer girişi Bab-ı Ali diye adlandırılan Gülhane Parkı tarafındaki kapıdır. Başkentin 1923’de Ankara’ya taşınmasıyla birlikte, bina valilere ev sahipliği yapmaya başladı.
NASIL GİDİLİR?
En yakın tramvay durağına Sultanahmet’te ulaşabilirsiniz, zaten Cağaloğlu Sultahahmet Meydanı’ndan yürüyüş mesafesinde bulunuyor. Sirkeci’den de yürüyerek çıkabilirsiniz.