20 Mar BEYLERBEYİ
İmparatoriçenin Aşk Yuvası
Beylerbeyi ’ni Kuzguncuk’tan Boğaz Köprüsü ayırır. En çok sarayıyla bilinse de zarif bir Barok camiye, bir yalıda yer alan butik otele ve vapur iskelesinin etrafında bulunan restoranlara ev sahipliği yapar bu güzel semt.
İki yüzü var Beylerbeyi ’nin; denizden geldiğinizde sarayı, camisi ve iskelesiyle sizi derhal saran cazibesi, kara tarafından geldiğinizde ise karşınıza çıkan kalabalık, taş yığını banliyö görüntüsü. Birbirinden o kadar farklılar ki…
Beylerbeyi ’nin orijinal adı olan “Stavros” (Haç) muhtemelen Büyük Konstantin tarafından buraya dikilen haçtan gelmiş. Osmanlı döneminde sultanların ilgi odağı olan ve has bahçe olarak kullanılan semt, daha sonraları Sultan III. Murad zamanında Rumeli Valisi Mehmed Paşa dolayısıyla “Beylerin Beyi” adını almış. Mehmed Paşa kendisi için burada güzel bir ev inşa ettirmiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında burada dini liderler ve dindar kişiler yaşamış. Bugün semtte birçok restoran var. Anadolu yakasının Ortaköy’ü gibi olan Beylerbeyi’ nde, sanat galerileri ile dükkanlar vapur iskelesinin ve Villa Bosphorus’un yakınına dizilmişler.
Beylerbeyi Sarayı
II.Mahmud’un 1829 senesinde yaptırdığı ahşap sahil sarayı 1851 yangınında büyük hasar görmüş. Çok az bir kısmı ayakta kalabilen sarayı Sultan Abdülaziz 1861 yılında dönemin ünlü mimarı Sarkis Balyan’a emanet etmiş. Dört yıl süren inşaat sonunda yeteneğini ve ince zevkini bir kez daha kanıtlayan Balyan muhteşem sarayı yaratmış. 1912 yılında Selanik’teki sürgünden dönen II. Abdülhamid, 1918’de ölene kadar burada yaşamış.
İlk yapıldığında saraya ulaşım deniz yolundan sağlanmış. Sahilde bir çadır gibi duran zarif binalar iskele olarak kullanılmış. Bugün ziyaretçiler binanın (Tel: 0216 321 93 20, Pazartesi ve Perşembe günleri kapalı) arkasından giriyorlar. Ana salondaki rehberli tura katılmadan önce bahçede dolaşıp iskele binalarına da bakabilirsiniz. Atatürk’ün kaldığı saraylar “Milli Saraylar”olarak geçiyor ve TBMM’e bağlı. Atatürk’ün anısına Dolmabahçe Sarayı’nda olduğu gibi burada da nöbet tutan askerler var.
Bina yazlık saray olarak inşa edildiğinden ısıtma sistemi yok. Sarayın haremlik ve selamlık bölümlerinde toplam 26 odası mevcut. Binadaki altı salon içinde en dikkat çekici olanı Havuzlu Salon on altı mermer sütunla çevrilmiş; tam ortasında yunus oymalı fıskiyesi olan bir çeşme bulunuyor. Bu zarif çeşmenin serinlik sağlama duşında dışında bir diğer görevi de yapılan gizli konuşmaların yan odalardan duyulmasını engellemek olmuş. Salonda yer alan renkli, Bohemya kristal avizeler ve havuzun köşelerine yerleştirilmiş şamdanlar çok güzel. Saray köşelere yerleştirilmiş odaların bir sofaya açıldığı geleneksel Osmanlı evi tarzında yapılmış. Giriş holünde karşılıklı bulunan diğer iki odanın duvarları, tavanları ve mobilyalarının tümü Mağribi tarzı tahta oymacılığı ile işlenmiş. Tıpkı Dolmabahçe Sarayı’nda olduğu gibi Beylerbeyi de baştan aşağı Hereke halıları, Bakara kristalleri ve Yıldız porselenleriyle döşenmiş. Sarayın en göze çarpan özelliklerinden biri duvarlar ve tavanlardaki deniz ve gemi tabloları. Bu da Sultan Abdülaziz’in denize olan düşkünlüğünün bir sonucu. Sultanın çalışmalarını beğendiği Polonyalı sanatçı Stanislas Chlebowski (1835-84) deniz ve donanmayla ilgili resimleriyle sarayı süslemiş. Dekorasyonda ayrıca Kuran’dan ayetler, şiirlerden alıntılar kullanılmış.
Sarayın ünlü ziyaretçileri arasında 1869’daki Süveyş Kanalı’nın açılışına giderken İstanbul’a uğrayan İmparatoriçe Eugenie var. İmparatoriçe burada gördüklerinden çok etkilenerek pencerelerin bire bir kopyasını Paris’teki Tuileries Sarayı’na yaptırmış. Pablo Martin Asuero’nun kitabı “El Palacio de las Columnas Azules”de (Mavi Sütunlu Saray) bahsettiği gibi imparatoriçe Sultan Abdülaziz ile bir ilişki yaşamış. İran Şahı ve ünlü Winsdor Dükü ve Düşesi de sarayın diğer ziyaretçileri arasında.
Beylerbeyi’nin son dönem Osmanlı saraylarından ayrılmasını sağlayan “Set Bahçeleri” ve altından geçen tünel görenleri etkiliyor. Bu bahçelerde yer alan Sarı Köşk, saltanat atlarının barındığı Ahır Köşk, eski saraydan kalan Mermer Köşk günümüze ulaşabilen en önemli Osmanlı mimari anıtları arasında.
Beylerbeyi Camii
Deniz kıyısındaki bu küçük bahçeli, büyük cami 1778 senesinde Sultan I. Abdülhamid tarafından annesi Rabia Sultan için Laleli Camii’nin de mimarı Mehmed Tahir Ağa’ya yaptırılmış. Banisi nedeniyle bir adı da Hamid-i Evvel Camii olan yapı, Barok tarzda inşa edilmiş. II. Mahmud zamanında son cemaat yeri değiştirilmiş, minaresi yıktırılarak yerine iki yeni minare yaptırılmış. Hemen yanında yer alan iki katlı zarif oval bina kütüphane ve muvakkithane olarak kullanılmış. Caminin mimber ve kürsüsünde bulunan fildişi kakmalı işçilik görülmeye değer.
NE YAPILIR?
Beylerbeyi Hamamı
Caminin külliyesinde yer alan bu hamam 1789 senesinde inşa edilmiş. Hamam (Tel: 0216 321 46 83) kadın misafirlerini günün öğle saatlerinde kabul ederken, erkek misafirlerini sabahın erken saatlerinde ya da akşamları ağırlıyor.
NASIL GİDİLİR?
Çengelköy ve diğer Boğaz semtlerinden vapur seferleri hayli seyrek (www.ido.com.tr), ama buraya gelmenin en kolay yolu, Üsküdar’dan dolmuşa veya otobüse binmek.